Allah’ın Daveti Nereyedir?

16.12.2014 22:52

Allah’ın Daveti Nereyedir?

Şûrâ-13’te Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e: “Senin Kendisine çağırdığın şey müşriklere ağır geldi.” buyurduğuna göre, acaba Peygamber Efendimiz (S.A.V) insanları nereye çağırmıştır?

 

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).


(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Bilindiği üzere bütün peygamberler Allah’ın tasarrufu altındadır ve seçim hakları yoktur. Allah ne dilemişse sadece onu gerçekleştirmişlerdir. O halde evvelâ Allah’ın davetinin ne olduğuna bakmak gerekmektedir.

Ra’d Suresinin 14.âyet-i kerimesine göre Allah’ın daveti, sadece Zat’ınadır.

13/RA'D-14: Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilâl mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıhî, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).


Hakkın daveti O’nadır (Kendisinedir, Allah’adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.

O halde bütün peygamberler (basiret üzere, Allah’ı görerek) insanları sadece Allah’a davet etmişlerdir. Yetmez! Tüm zaman parçalarında bütün kavimlerde ardı arkası kesilmeksizin var olan risaletle vazifeli olan resûller de sadece ve sadece Allah’a davet etmişlerdir.

12/YÛSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilâllâhi alâ basîratin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).


De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”

41/FUSSİLET-33: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne).


Allah’a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?

40/MU'MİN-14: Fed’ûllâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).


Öyleyse dîni, O’na halis kılarak Allah’a davet edin. Kâfirler kerih görse de.

Âyet-i kerimelerden açıkça görülüyor ki bütün peygamberle ve kavim resûllerinin daveti sadece Allah’ın Zat’ınadır.

Öyleyse: “Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi.” ifadesindeki müşrikler kimlerdir?

Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).


O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).


(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

Rum-31’deki insanlar Allah’a yönelerek takva sahibi olacaklar ve kurtuluşa erenler olacaktır. Burdaki yönelmenin Allah’a ulaşmayı dilemek olduğunu, cehenneme gidecek insanların açıklandığı Yûnus Suresinin 7. ve 8 âyetlerindeki “innellezîne lâ yercûne likâenâ”: Onlar Allah’a ulaşmayı dilemezler” ifadesinden kesin olarak öğreniyoruz.

Allah’a ulaşmayı dilemeyenler cehenneme gidecek olanlar ise, bunun tam zıttı olan takva sahipleri Allah’a ulaşmayı dileyerek (Allah’a yönelerek) takva sahibi olanlardır.

Bütün bu âyet-i kerimeler İslâm âleminin içinde bulunduğu durumu açık ve net olarak ortaya koymaktadır. Allah’ın “Allah’a yönelin, Allah’a ulaşmayı dileyin” davetine icabet etmeyenler müşriklerdir. Onlar dînde fırkalara ayrılmışlardır ve her grup kendi elindekiyle kurtuluşa ereceğini zannetmektedir.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) de bundan 14 asır evvel “Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak, onlardan sadece bir tanesi kurtuluşa eren fırkayı, Fırkayı Naciye’yi oluşturacak.” buyurmuştur. Dîn adına yapılan araştırmalar göstermiştir ki dünya üzerinde 72 inanç grubu vardır. İşte bu 72 inanç grubunun her birinin içindeki çok küçük bir azınlık, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu 73.fırkadır. Ve kurtuluşa erecek olanlar da sadece onlardır.

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).


Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

Kur’ân-ı Kerim’de iki grup âmenûdan (mü’minden) söz edilmektedir.

1- Mü’minler: Allah’a inananlar
2- Hak mü’minler: Allah’a inanan ve inanmakla kalmayıp Allah’ın Zat’ına ulaşmayı dileyenler.

Bu iki grup içinden kurtuluşa erenler sadece hak mü’minlerdir. Çünkü onlar, Rum-31’de emredildiği üzere Allah’a yönelmiş olanlardır. Bu yönelmenin muhtevasında Allah’ın Zat’ına ulaşmak vardır. Şûrâ Suresinin 13.âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ, Allah’a yöneleni mutlaka Kendi Zat’ına ulaştıracağını garanti ederek, Rûm-31’deki yönelmenin Allah’ın Zat’ı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

...Allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu); Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).”

Ankebût Suresinin 5.âyet-i kerimesinde de Allah’a ulaşmayı dileyen kişi için Allah’ın tayin ettiği o günün mutlaka geleceği ifade edilmektedir.

29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).


Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.

Buradaki ulaşma, ölmeden evvel Allah’a ulaşmaktır.

Yûnus Suresinin 7 ve 8.âyet-i kerimelerinde de Allahû Tealâ dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin, Allah’ın âyetlerinden gâfil olduklarını ve kazandıkları dereceler karşılığında gidecekleri yerin cehennem olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).


Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).


İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

Gayy yolu ve hidayet yolu birbirinden ayrılmış ve serbest iradeyle yaratılan insanın kendi seçimine bırakılmıştır.

76/İNSÂN (DEHR)-3: İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ(kefûren).

Muhakkak ki Biz, onu (Allah’a ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya (Allah’a ulaşmayı diler) şükreden olur, ya da (Allah’a ulaşmayı dilemez) küfreden olur.

Kim Allah’a ulaştıran yolu dilerse o kişi şükredenlerdendir. Ancak Allah’a ulaşmayı dileyerek takva sahibi olanların günahları örtülecektir.


 

8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).


Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

Ve cennet Allah’a ulaşmayı dileyerek takva sahibi olanlar içindir.

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).


O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayra baîdin.


Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

Bundan 14 asır evvel bütün sahâbe Allah’a ulaşmayın dileyerek şeytana kul olmaktan kendilerini kurtarmışlar ve cennetle müjdelenmişlerdir.

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).

Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

Öyleyse Şûrâ Suresinin 13.âyet-i kerimesi Allah’a ulaşmayı dileyen herkes için başlı başına bir müjdedir.

HER KİM ALLAH’A YAŞARKEN RUHUNU ULAŞTIRMAYI DİLERSE, ALLAH O KİŞİNİN RUHUNU MUHAKKAK KENDİSİNE ULAŞTIRACAKTIR (ŞÛRÂ-13) VE BU KİŞİ DAHA DİLEĞİNİ YAPTIĞI ANDA CENNETLE MÜJDELENMİŞTİR (ZUMER-17).

Allah hepinizden razı olsun.