Allah’ın vaadi Nedir ?
SOHBETİN ADI: SORU VE CEVAPLAR
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ’nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek, sözlerimizi inşaallah buradan başlatmak istiyorum.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Muhakkak ki Allah her şeye kaadirdir ve her şeyi en güzel boyutta vücuda getirir. Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; sorularınızla birçok gölgede kalmış konuya ışık tutmamıza imkân kılıyorsunuz, imkân hazırlıyorsunuz. Genel anlatış standardının tabiî bir gereği olarak her konu gerekli boyutta açıklığa kavuşturulamıyor. Bunu ancak suallerinizle bu detaylar üzerinde açıklama yapmamız ve onlar üzerindeki temcitleri izale etmemiz mümkün oluyor. Onun için hepinize Allah’ın huzurunda teşekkür etmek isteriz, bütün sual soran kardeşlerimize.
SORU: Fâtır-5 ile Zumer-53 arasında çelişki olmayacağına göre bu iki âyet arasındaki zıddıyeti bize açıklar mısınız?
CEVAP:
Ey insanlar! Muhakkak ki Allah’ın vaadi haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. Aldatıcılar da sizi Allah ile (affına güvendirerek) aldatmasınlar.
“Yâ eyyuhen nâsu: Ey insanlar!
inne va’dallâhi hakkun: Muhakkak ki Allah’ın vaadi haktır.
fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ: Öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın.
ve lâ yegurrennekum billâhil garûr: Ve aldatıcılar da sizi Allah’ın affına güvendirerek aldatmasın.”
De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)."
Zumer-53’te de diyor ki:
“Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim: Ey kendi nefslerinin aleyhine haddi aşan kullarım! İsraf eden kullarım.”
Biliyorsunuz, Allahû Tealâ buyuruyordu ki: “Allah müsrifleri, haddi aşanları sevmez.”
İşte burada da Allahû Tealâ: “Nefsleri üzerine, kendi nefslerinin aleyhine haddi aşan kullarım, de onlara.” diyor.
lâ taknetû min rahmetillâh: Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz.
innallâhe yagfiruz zunûbe cemîa: Muhakkak ki Allah günahların hepsine mağfiret eder.
innehu huvel gafûrur rahîm: Muhakkak ki O; Gafûrdur ve Rahîmdir, Mağfiret edendir. (Bütün günahları sevaba çevirendir). Ve Rahîmdir. Rahîm esmasının sahibidir ve rahmet gönderendir.” buyuruyor Allahû Tealâ.
“Âyetler arasında çelişki olmayacağına göre bu iki âyet arasında zıddıyeti bizlere açıklar mısınız?” diyor.
“Ey insanlar!” 1. âyet-i kerime: “Şüphesiz Allah’ın vaadi haktır.” Yani: Allah'a ulaşmayı dileyen mutlaka Allah’ın cennetine girer, dilemeyen giremez. Allah vaadetmiştir; kim Allah'a ulaşmayı dilerse, o kişi mutlaka Allah’ın cennetine girer ama kim de dilemezse, o kişinin gideceği yer cehennemdir.
Öyleyse eğer birtakım insanlar size diyorlarsa “Allah'a ulaşmayı dilemeyi falan boş ver. Öyle şey yok Kur'ân-ı Kerim’de. Sen İslâm’ın 5 tane şartını yerine getirirsen cennete girersin. Yerine getirmezsen cehenneme girersin.”
Eğer insanlar diyorlarsa ki: “Allah'a ulaşmayı dilemek, mürşide ulaşıp tâbî olmak, ruhu Allah'a ulaştırmak, fizik vücudu Allah'a teslim etmek, nefsimizi Allah'a teslim etmek, irşada ulaşmak ve iradeyi Allah'a teslim etmek, diye kademelerden bahsedenler, yalan söylüyorlar.”
İşte sevgili kardeşlerim! Onlar insan şeytanlardır. Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim'de insan şeytanlardan, cin şeytanlardan ve şeytanlardan bahsediyor. Ve hepsinin birden adına “tagut” diyor. İnsan şeytanlar, cin şeytanlar ve tagut hepsinin birden ismi; tagut.
Ne diyor tagut? Diyor ki: “Bütün mü'minler mutlaka Allah’ın cennetine girer.” Diyorlar ki: “Mü'min, Allah'a inanan herkestir.” İşte bu standartta kişi bakıyor kendisine, samimiyetle bakıyor gerçekten, Allah'a inanıyor. “E (diyor) ben Allah'a inanıyorum. Öyleyse mü'minim.” E mü'minlerin de… Mu'min Suresinin 40. âyeti kerimesi:
Kim seyyiat (şer, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (îmânı artan) mü’minlerdir. Onlar, cennete konulacak ve hesapsız rızıklandırılacaktır.
Mu'min Suresinin 40. âyet-i kerimesi: “Kadın olsun erkek olsun, Ben bütün mü'minleri cennetime alacağım ve onları hesapsız rızıklandıracağım.” diyor Allahû Tealâ.
“Öyleyse Allah'a inanıyorsanız, siz mü'minsiniz. Bu dünyada nasıl bir hayat yaşarsanız yaşayın mutlaka Allahû Tealâ sizi cennetine alacak(!).”
Öyleyse evvelâ; “Dünya hayatı sizi aldatmasın.” ifadesi var. Ne demek istiyor? İnsanlar düşünüyor. “Yeryüzünde 7 milyar insan yaşıyor. Allah’ın bugün Kur'ân-ı Kerim’de söylediklerini, bu 7 milyar insanın ancak binde biri gerçekleştiriyor. İslâm’ın binde biri bile belki değil. Allahû Tealâ bu kadar çok insanı, bu kadar büyük bir yüzdeyle cezalandırmaz.”
Öyleyse, “Benim mutsuz olmam için sebep yok. Madem ki ben mü'minim, öyleyse mutlaka Allahû Tealâ beni cennetine alacaktır.” diye insanların üzerinde bir düşünce yerleştirmeye çalışıyor iblis.
Yerleştirirse ne olacak? İnsanlar inanırlarsa ki; mutlaka Allah’ın cennetine girecekler; o zaman bu insanlar ibadetleri gerçekleştirmeyi düşünmeyecekler. Bu insanlar başka insanların kalplerini kırmamak gibi bir güzelliğe riayet etmeyecekler. Bu insanlar birbirine düşman olmakta bir beis görmeyecekler. Bu insanlar kötülük işlemekte bir sakınca görmeyecekler ve sonuç mu ne olacak? Sonuç; bu insanların birçok şeyi yanlış tatbik etmesi olacak.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Öyleyse Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Büyük günahları işleyenler bile Allah’ın rahmetinden ümit kesmesin!” Burada da 2. âyet-i kerimede aynı şey var. Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Burada 2 tane âyet-i kerime var, sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler!
1.’sinde “Allah’ın vaadi haktır.” deniliyor. “Allah vaadini mutlaka yerine getirecektir. Dünya hayatı sizi aldatmasın.” Yani: “Dünya hayatına, süsüne tâbî olmayın. Siz cennet hayatını kazanacak olan davranış biçimlerini de uygulayın.” demek istiyor Allahû Tealâ.
2.’sinde de gene: “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah bütün günahlarınızı sevaba çevirmeye kaadirdir.”
Bu iki âyet arasındaki özellikle…. Bu iki âyet arasındaki zıddıyeti çok iyi değerlendiremedik. 2. âyet bütün boyutlarıyla açık bir şekilde: “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allahû Tealâ bütün günahları sevaba çevirmeye kaadirdir.” diyor. Yani siz ne kadar büyük günahların sahibi olursanız olun, eğer Allah'a ulaşmayı dilerseniz ve Allahû Tealâ da sizi mutlaka mürşidinize ulaştıracaktır. Daha Allah'a ulaşmayı dilediğiniz anda kurtuldunuz. Mürşidinize ulaştığınız an 2. defa kurtuldunuz.” diyor Allahû Tealâ. “Çünkü o zaman sizin bütün günahlarınızı sevaba çeviririz.” diyor.
Yani Allahû Tealâ insanları cennete, ne kadar günahkâr olurlarsa olsun, cennete götürebileceğini açık bir şekilde ifade ediyor. “Ümidinizi kesmeyin!” hüviyeti var. 1.’sinde de: “Dünya hayatı sizi aldatmasın ve insanlar da sizi Allah’ın affına güvendirerek aldatmasın.” diye buyuruyor.
1.’sinde Allahû Tealâ bir açıklama getirmemiş, olaya negatif açıdan baktığına dair. 2 âyet-i kerime de aynı paralelde gibi görünüyor.
“Allah’ın vaadi haktır.”dan iki şey anlaşılır: 1.’si; Allah’ın emirlerini yerine getirmeyeni cezalandırır. Bu açıdan meseleye bakalım. Öyleyse: “Dünya hayatı sizi aldatmasın. Aldatıcılar da Allah’ın adını kullanarak aldatmasın.” Yani aldatıcılar; “Allahû Tealâ sizi cehenneme atacak ha! Siz İslâm’ın 5 tane şartını mutlaka yerine getirin.” diyen aldatıcılar, sizi Allah’ın adını kullanarak aldatmasın. Yine Allah’ın affı söz konusu gibi görünüyor.
Şimdi bu 2 âyeti arasındaki münasebeti, 2.’si kesin olarak belli olduğuna göre, “Bütün günahları sevaba çevirmeye kadirdir.” olduğuna göre 2. âyet-i kerime, “İnsanlar Allah'a ulaşmayı diler de mürşidlerine ulaşırlarsa, Allah onların bütün günahlarını sevaba çevirecek, onları cennetine alacak.” anlamına çıkıyor. Yani, “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Ümitli olun. Eğer siz Allah’ın söylediklerini yerine getirirseniz, sadece Allah'a ulaşmayı dilersiniz bile, Allah sizi mutlaka cennetine alır.” ifadesi var.
2. kademeye ulaşırsanız, o zaman da “Günahlarınız sevaba çevrilir.” diyor Allahû Tealâ. Yani buradaki ifade; “Ne kadar büyük günahları işlemiş olursanız olun, kurtuluşunuz vardır.” ifadesi şimdi 1.’nin buna zıt olabilmesi için “Kurtuluşunuz mümkün değildir.” mânâsına varması lâzım. Ama “Allah’ın vaadi haktır.” deyince, Allahû Tealâ’nın cenneti geliyor bizim aklımıza.
Ne diyor Allahû Tealâ Kaf Suresinin 31 ve 32. âyet-i kerimesinde?
Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.
İşte size vaadolunan şey budur (cennettir). Bütün evvab (ruhu Allah’a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar (başlarının üzerine devrin imamının ruhu ulaşmış olanlar) için.
“Cennet, takva sahiplerine uzak olmayarak yaklaştırıldı. İşte vaadolunduğunuz bu şey, cennettir. Hadi girin cennetime!” diyor. “Bütün evvab olanlar ve bütün hafîz olanlar için.”
Eğer Allahû Tealâ böyle söylüyorsa, Allah’ın vaadi haktır. Allahû Tealâ mutlaka sizi cennetine alacaktır. “Sadece Allah'a ulaşmayı dilerseniz, bu iş gerçekleşecektir.” diyorsa ve arkasından da “O sizi aldatan o insanlar ne söylerse söylesinler, Allah’ın vaadi budur. Onlara aldanmayın.” ifadesi yine bir cennet vaadi olarak görünüyor bize çünkü aldatıcılar, insan aldatırlarsa, cehenneme götürecek. Aldatıcılar insanı aldatmayı başarırlarsa, o zaman insanlar cehenneme gidecekler.
Öyleyse buradaki Allah’ın vaadiyle, aldatıcılar birbirinin zıttı olduğuna göre müessese, 1. âyet ve 2. âyetin aynı paralelde olması. Eğer Allah’ın vaadi haktır’dan, Allah, “Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri mutlaka cehennemine atacağına dair Allahû Tealâ’nın vaadi var.” diye bir anlam çıkartıyorsak, o zaman aldatıcıların da aldatması söz konusu değil.
Zaten Allahû Tealâ söylemiş açık açık: “Siz Allah'a ulaşmayı dilemezseniz, Ben sizi cehenneme mutlaka atarım.”
Sevgili kardeşlerim! Burada kardeşimizin gördüğü zıddiyeti biz görmüyoruz. Allah’ın vaadi haktır. Allah size cenneti vaadetmiştir. “Aldatıcılar sizi aldatamazlarsa, gideceğiniz yer olan Allah’ın vaadi olan cennettir.” ifadesi çıkıyor 1.’sinde. 2.’den de gene aynı sonuç: “Ne kadar günahınız olursa olsun, Allah'a ulaşmayı dileyip de mürşidinizin önünde tövbe ettiğiniz zaman, gideceğiniz yer mutlaka Allahın cenneti olur.” ifadesi var.
Eğer Allahû Tealâ’nın; “En büyük günahları yapanlar! Onlar da Bizim affımızdan ümitlerini kesmesinler.” âyet-i kerimesiyle; “Sakın şeytan sizi, Bizim affımıza güvendirmesin.” âyet-i kerimesi yan yana gelseydi, iki âyet-i kerime birbirinin zıttı olacaktı ve biz de size zıddiyeti anlatacaktık.
Biz öyle söylemek istediğini düşünelim kardeşimizin. Yani âyetlerden birinde Allahû Tealâ diyor ki: “En büyük günahları işleyenler bile Bizim âyetlerimizden ümitlerini kesmesinler. Ey kendi aleyhlerinde, nefslerinde haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları sevaba çevirmeye kaadirdir.” Ne oldu? Allahû Tealâ burada, büyük günah işleyenleri bile bir garanti ile cennetine alacağını söylüyor. Şartları vermemiş ama şartları biz biliyoruz. Ne 1. şart? Allah'a ulaşmayı dilemek. Dilediniz mi; mutlaka Allah’ın cennetine girersiniz.
Allahû Tealâ burada “mağfiret” kelimesini kullandığına göre, mürşide ulaşmayı da kastediyor. 2. devreyi de almış. 14. basamağa kadar olan devreyi almış ve kişi 2. kat cennete girecek, tamam.
“Allah, en büyük günahları işlemiş bile olsanız, eğer Allah'a ulaşmayı dilerseniz mutlaka cennete girersiniz. Eğer mürşidinize ulaşırsanız, bu sefer 2. kat cennete gidersiniz. Ve bütün günahlarınız Allah’ın mağfiretiyle sevaba çevrilir.” Tamam.
Eğer 2. âyet-i kerime bu ise ve 1. âyet-i kerime de; “Sakın şeytan sizi Bizim affımıza güvendirmesin.” âyet-i kerimesi olsaydı, o zaman olay belliydi. Yani şeytan insanları ne ile aldatıyor? Mü'min olmakla. Diyor ki: “Kim o mü'minim diyenler? O mü'minim diyenler, Allah'a inananlar. Eğer siz de Allah'a inanıyorsanız, mü'minseniz, o zaman bakın Mu'min-40 âyetinde Allahû Tealâ diyor ki: ‘Kadın olsun erkek olsun, Allah bütün mü’minleri cennetine alacak ve hesapsız rızıklandıracaktır.”
Burada Allahû Tealâ’nın anlattığı insanların, konuya hâkim olmayan insanlar olduğu kesin. Çünkü Mu'min Suresinin 40. âyet-i kerimesine birazcık dikkatli baksalar, orada Allahû Tealâ: “Onlar ki amilüssalihat yaparlar, nefs tezkiyesi yaparlar; onlar mü'minlerdir.” ifadesini kullanıyor Allahû Tealâ. Bir insanın amilüssalihata başlayabilmesi, nefs tezkiyesine başlayabilmesi ise mutlaka Allah'a ulaşmayı dilemesine, Allah’ın ona 12 tane ihsan vermesine, bu 12 tane ihsanla mürşidine ulaşmasına ve tâbî olmasına bağlı. O zaman ancak kalbine Allahû Tealâ îmânı yazacak kişinin. O zaman Allahû Tealâ o kişinin bütün günahlarını affedecek.
Öyleyse orada iblisin tuzağı var. Yani insanlara: “Sen mü'minsin. Bütün mü'minleri Allah cennetine koyacağına göre sen hiç endişe etme. Ne namaz kıl ne oruç tut ne Allah’ın verdiği zikir emrini yerine getir ne tâbî ol ne Allah'a ulaşmayı dile. Hiçbirisi gerekli değil senin için. Sen Allah'a inanıyorsun. İşte Mu'min Suresinin 40. âyet-i kerimesi. Mutlaka cennete gireceksin.” İşte bu aldatma, insan ve cin şeytanların insanları aldatması.
Bu öyle iki tane âyet-i kerime arasında zıddiyet var mıdır? Zıddiyet yoktur. Allahû Tealâ açıkça diyor ki: “Kim Bize ulaşmayı dilerse, Biz onun bütün günahlarını, Biz onu mutlaka cennetimize ulaştırırız. Kim Allah'a ulaşmayı diledikten sonra 12 tane ihsanla mürşidine ulaşırsa, önünde diz çöküp tövbe ederse, o zaman mü'min olur ve Biz o tövbe edip de mü'min olan ve aynı zamanda da amilüssalihat işleyen, amilüssalihat işlediği için de mü'min olan o kişiyi mutlaka Kendimize ulaştırırız.” diyor. Ya da: “O kişinin bütün günahlarını sevaba çeviririz.” Bunun mânâsı; “ O kişiyi mutlak olarak cennetimize alırız.” demek.
Öyleyse Allahû Tealâ’nın sözü var ve sözünü yerine getirecek. Dolayısıyla bir sonuca ulaşıyoruz. Allah’ın söyledikleri itibari ile Allah’ın sözlerinde hulf yok. Âyetler arasında zıddiyet yok ama şeytan, insanları aldatıyor.
Mü'min kavramının değiştirilmesi istikametinde bir gayretin sahibi ve Allah'a inanan kişinin mü'min olduğuna insanları inandırabilirse, insanların belki %80’i ibadetlerini yapmayacaklar. Başka insanlarla iyi geçinmek mecburiyetini duymayacaklar. Diyecekler ki: “Biz Allah'a inanıyoruz. Öyleyse mü’miniz. Mü'min ne demek? İnanan demek. Tamam, biz de inanıyoruz. E, madem ki Allahû Tealâ bütün inananları cennetine alacak, öyleyse biz de mutlaka Allah’ın cennetine gireceğiz.” İşte bu bir aldatmadır. O zaman o iki âyet-i kerime arasında, bu tarzda bir ilişki söz konusu olabilirdi. Çünkü iblis insanları o zaman gerçek anlamda bir aldatma müessesesinin içine koymuştur. Allah razı olsun.