Ben, “İNSAN”; Kimim ve Ne Yapmalıyım ?

04.10.2013 18:35

Ben, “İNSAN”;  Kimim  ve  Ne Yapmalıyım ?

 

Lütfen bu kitabı okumaya başlamadan önce;

 

“ALLAH’ım c.c. sana ulaşmayı ve rızanı diliyorum”, diye “GÖNÜLDEN NİYET” edin ki, (Gönülleri ancak ALLAH c.c. bilir), Hz. ALLAH c.c. sizi görür-işitir-idrak eder yapsın. Aksi taktirde aşağıdaki Ayet’te ki gibi olmamızdan dolayı, ilgili “DİLEK”  ’e olan çağrıyı anlayamayız:

 

7/A'RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).

Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

Rabbimizin muradı; “BİZİM O’NA KUL OLUP KENDİSİNİ BİLMEMİZDİR”

 

51/ZÂRİYÂT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni).

Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.

Peygamber s.a.v. efendimiz; bunun nasıl gercekleşeceğini de: “MEN AREFE NEFS’EHU  FE KAD AREFE RABBEHU”( Kendisini bilen Allah’ı c.c. da bilir.) Olarak tarif etmiştir.

(el-Aclunî, Keşfu'l-Hafâ, 2, 262)

 

Yunus Emre Hz.de:

İlim,ilim bilmektir

İlim,kendini bilmektir

Sen kendini bilmezsen

Bu nice okumaktır.

 

75/KIYÂME-36: E yahsebul’insânu en yutreke sudâ(sudân).

İnsan başıboş (sorumsuz) bırakılacağını mı zannediyor?

75/KIYÂME-37: E lem yeku nutfeten min menî yin yumnâ.

(O), dökülen meniden bir damla değil miydi?

75/KIYÂME-38: Summe kâne alakaten fe halaka fe sevvâ.

Sonra bir embriyo (cenin) oldu. Bundan sonra (Allah) onu halketti (yarattı), daha sonra da dizayn etti (düzenledi).

75/KIYÂME-39: Fe ceale minhuz zevceyniz zekere vel unsâ.

Sonra da ondan dişi ve erkek olarak iki eş kıldı.

75/KIYÂME-40: E leyse zâlike bi kâdirin alâ en yuhyiyel mevtâ.

İşte bunları (yapan), ölülere hayat vermeye kaadir değil midir?

 

15/HİCR-26: Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).

Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.

 

91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.

Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.

Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.

91/ŞEMS-10: Ve kad hâbe men dessâhâ.

Ve kim, onun (nefsinin) kusurlarını örtmeye çalıştıysa (nefsini tezkiye etmemiş ise) hüsrana uğramıştır.

 

Nefs’in (Türkçesi ; “CAN” – Latincesi ; “PSİKO”) 19 fücuru (kötülüğü) vardır.

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

 

 

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

 

 

 

İnsanın GÖNLÜ SİMSİYAH ve AŞAĞI yöneliktir.

 

 

 

 

 

 

103/ASR-1: Vel asr(asri).

Asra yemin olsun.

103/ASR-2: İnnel insâne le fî husr(husrin).

 

Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır.

103/ASR-3: İllellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr(sabrı).

Ama âmenû olanlar (ilk 7 basamağı aşanlar), nefs tezkiyesi yapanlar (ikinci 7 basamağı aşanlar), Allah'a ruhu ulaşıp Hakk'ı tavsiye edenler (üçüncü 7 basamağı aşanlar) ve sabrı tavsiye edenler (dördüncü 7 basamağı aşanlar) hariç.

25/FURKÂN-21: Ve kâlellezîne lâ yercûne likâenâ lev lâ unzile aleynel melâiketu ev nerâ rabbenâ, lekad istekberû fî enfusihim ve atev utuvven kebîrâ(kebîren).

Ve Bize mülâki olmayı (ulaşmayı) dilemeyenler: “Bize de melekler indirilmesi veya Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?” dediler. Andolsun ki onlar, kendi nefslerinde kibirlendiler ve büyük taşkınlık ederek haddi aştılar.

 

32/SECDE-13: Ve lev şi’nâ le âteynâ kulle nefsin hudâhâ ve lâkin hakkal kavlu minnî le emleenne cehenneme minel cinneti ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).

 

Ve eğer dileseydik, bütün nefslere kendi hidayetlerini elbette verirdik (herkesi hidayete erdirirdik). Fakat Benim: "Mutlaka cehennemi, tamamen cinlerden ve insanlardan dolduracağım." sözü(m) hak oldu.

32/SECDE-14: Fe zûkû bi mâ nesîtum likâe yevmikum hâzâ, innâ nesînâkum ve zûkû azâbel huldi bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Öyleyse bu "likâe" (Allah'a ulaşma) gününüzü, unutmanızdan dolayı (azabı) t

 

adın. Muhakkak ki Biz de sizi unuttuk. Ve yaptıklarınız sebebiyle ebedî azabı tadın.

Bu konuda da uyarı şöyledir :

31/LOKMÂN-33: Yâ eyyuhen nâsuttekû rabbekum vahşev yevmen lâ yeczî vâlidun an veledihî ve lâ mevlûdun huve câzin an vâlidihî şey’â(şey’en) inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yagurrennekum billâhil garûr(garûru).

Ey insanlar, Rabbinize karşı takva sahibi olun! Ve o günden korkun ki; baba, oğluna karşılık veremez (yardım edemez). Ve oğul da babasına bir şeyle karşılık veremez. Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır. Öyleyse dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Garur (tagut), Allah'a karşı sakın sizi kandırmasın.

 

 

 

7/A'RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).

Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

32/SECDE-20: Ve emmellezîne fesekû fe me’vâhumun nâr(nâru), kulle mâ erâdû en yahrucû minhâ uîdû fîhâ, ve kîle lehum zûkû azâben nârillezî kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).

Ve fakat fasık olanlar, onların mevası (barınağı) ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya iade edilirler (geri döndürülürler). Ve onlara: "Ateşin azabını tadın! Ki onu tekzip etmiştiniz (yalanlamıştınız)." denir.

32/SECDE-22: Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî summe a’rada anhâ, innâ minel mucrimîne muntekimûn(muntekimûne).

Ve Rabbinin âyetleri zikredildikten (hatırlatıldıktan) sonra ondan yüz çeviren kimseden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki Biz, mücrimlerden intikam alacak olanlarız.

 

İŞTE O BİR DİLEK =   “ALLAH’IM c.c., SANA ULAŞMAYI ve RIZANI DİLİYORUM”.

 

32/SECDE-15: İnnemâ yu’minu bi âyâtinellezîne izâ zukkirû bihâ harrû succeden ve sebbehû bi hamdi rabbihim ve hum lâ yestekbirûn(yestekbirûne).

Fakat Bizim âyetlerimize îmân edenler (âmenû olanlar) onlardır ki, (âyetlerimiz) zikredildiği zaman (hemen) secde ederek yere kapanırlar. Ve Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve onlar kibirlenmezler.

32/SECDE-16: Tetecâfâ cunûbuhum anil medâcıi yed’ûne rabbehum havfen ve tamaan ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).

Yanlarını yataktan uzaklaştırırlar (yan üstü yatarken kalkarlar). Rab'lerine korku ve ümitle dua ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler (verirler).

32/SECDE-17: Fe lâ ta’lemu nefsun mâ uhfiye lehum min kurreti a’yun(a’yunin), cezâen bi mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Artık hiçbir nefs (hiç kimse), yapmış olduklarına mükâfat olarak, onlar için gözaydınlığından nelerin saklı olduğunu bilmez.

32/SECDE-18: E fe men kâne mu’minen kemen kâne fâsikâ(fâsikan), lâ yestevun(yestevune).

Öyleyse mü'min olan kimse, fasık olan kimse gibi midir? Onlar müsavi (eşit) olmazlar.

32/SECDE-19: Emmellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe lehum cennâtul me’vâ nuzulen bi mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Fakat âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dilemiş olanlar) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar, işte onlar için yapmış olduklarından dolayı ikram olarak meva cennetleri vardır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü'min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir).

 

 

25/FURKÂN-71: Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilallâhi metâbâ(metâben).

Ve kim (mürşidi önünde) tövbe eder ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, o taktirde muhakkak ki o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah'a ulaşır (hayattayken ruhu Allah'a ulaşır).

 

 

 

2/BAKARA-62: İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ven nasârâ ves sâbiîne men âmene billâhi vel yevmil âhiri ve amile sâlihan fe lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).

Şüphesiz ki; âmenû olanlar, yahudiler, hristiyanlar ve sabiiler, bunlardan her kim, Allah'a ve yevm'il âhire inanır ve ıslâh edici ameller işlerse (nefsini tezkiye ederse), bu durumda onların mükâfatları Rab'lerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.

 

 

İrade güçlendiği içindir ki, NEFS’in afetleri küçülmeye başlar.

 

 

 

 

 

 

 

C:\Users\Bee\Desktop\İslam\Kibir ve Azamet.jpg

 

 

 

 

KİM KENDİSİNE ARİF OLURSA, O ZAMAN RABBİNE ARİF, OLUR

 

Rabbimizin muradı; “BİZİM O’NA KUL OLUP KENDİSİNİ BİLMEMİZDİR”

 

Peygamber s.a.v. efendimiz; bunun nasıl gercekleşeceğini de: “MEN AREFE NEFS’EHU FE KAD AREFE RABBEHU”( Kendisini bilen Allah’ı c.c. da bilir.) Olarak tarif etmiştir.(el-Aclunî, Keşfu'l-Hafâ, 2, 262)

 

Yunus Emre Hz.de:

İlim,ilim bilmektir

İlim,kendini bilmektir

Sen kendini bilmezsen

Bu nice okumaktır.

  

Kişi kendisini nasıl bilir ?

 

İnsanı yaratan Allah’tır.Onun nasıl yaratıldığını,bu yaratılışın gayesinin ne olduğunu,hedefe nasıl ulaşacağını,her dönemde kendisi ile beraber kıldığı kitaplarında beyan buyurmuştur.Adem as’ın yaratılışına baktığımız zaman,onun fizik vücudunun “Şekillenebilir bir balçıktan”,Nefs’inin,Sevva edilen ve o vücudun içine yerleştirilen” Ruh’unun da yine o vücuda “Nefyedilen(Kendinden üflenen) ÜÇ ayrı ceset’ten müteşekkil olduğunu görüyoruz.

 

HİCR/28,29: Rabbin meleklere şöyle demişti: "Ben mutlaka, “hamein mesnûn olan salsalin”den (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) bir beşer (insan) halkedeceğim.” Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!

 

ŞEMS/7,8,9,10:Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.Ve kim, onun (nefsinin) kusurlarını örtmeye çalıştıysa (nefsini tezkiye etmemiş ise) hüsrana uğramıştır.

  

Adem as’ın zürriyetinin yaratılışının da;Yine Üç cesetten yaratıdığını,Secde/7,8,9.Ayetlerinde açıklanmış.Ancak burada “Fizik vücudun yaratılışı:”Bir damla sudan oluştuğu buyruluyor.

 

SECD/7,8,9: Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır.Sonra onun neslini, basit bir suyun özünden (nutfeden) kıldı (yarattı).Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

  

Peki,bu yaratılışı bu günkü DİN ADAMLARI ve insanların çoğu,nasıl biliyorlar ?

İnsan,bir fizik vücut ve ruh’tan ibarettir.

 

İnsanı en iyi tanımladıklarını zannettiğimiz,PSİKOLOKLAR nasıl biliyorlar ?

İnsan sadece bir bedenden (Fizik vücuttan) ibarettir ve onun iki hissiyatı vardır.Birincisi:İyiliği arzu eden onun adı,SUPER EGO’DUR.İkincisi de:Kötülüğü arzu eden,onun adı da:EGO’DUR.

 

Allah’ın insanı yaratmasındaki GAYESİ NEDİR ?

Kalu bela günü olarak bildiğimiz o gün bizim bu ÜÇ cesedimizden aldığı;(Nefs’imizden)Yemin,(Ruhumuzdan)Misak ve (Fizik vücudumuzdan)Ahd’i yerine getirrek “ALLAH’A KUL OLABİLMEMİZ VE RABBİMİZİ BİLMEMİZ” le dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmamızdır.

Nefs,başlangıçta 19 kötü afetle dizay edilmiştir ve mutlaka TEZKİYE olması gerekir.

 

 

 

 

 

MÜDDESİR/38,39,40: Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.Onlar cennetlerdedir. (Diğerlerine) sorarlar.

Ruh,bize bir emanttir.Mutlaka nefs’in tezkiyesine parelel 7 gök katını aşarak Rabbimize ulaşması gerekir.

 

RAD/20,21: Onlar, Allah'ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah'a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.Ve onlar Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

Fizik vücud,başlangıçta nefs’teki afetler yüzünden ŞEYTAN’A KUL’DUR “Allah’a ulaşmayı dileyip”(İrşad makamına ulaşıp nefs’ini tezkiye ederek ruh’unun Allah’a ulaşması ile)Allah’a kul olması gerekir.

 

ZÜMER/17: ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

 

YASİN/60,61: Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

 

   İşte Allah’a “KALUBELA GÜNÜ” verdiğimiz “YEMİN,MİSAK VE AHD’İMİZİ” Yerine getirdiğimiz zaman,kişi “KENDİSİNE ARİF OLUR DOLAYISIYLA DA RABBİNE ARİF” olur.

 

Nefsine arif olamayan Şirkten kurtulamaz.Öyle ibadet ve riyazetle çalışmış olsa bile yine kendi varlığını aradan kaldırmayınca ve ehli fena olup bekabillah bulmayınca Hakka Vasıl olamaz.Çünkü zulmet perdesiyle mahcup olan gerek kendini,gerek cümle mevcudatı Haktan gayri bilir.Öyle gayretiyle Hakka vüsul mümkün değildir.Eğer aşık isen var mürşidi kamile ulaş ,vehmindeki gayreti ve nefsindeki zulmet perdesini kaldırsın.Ben gece gündüz ibadet ederim demek ile Hak bulunmaz.
 

İSMAİL HAKKI BURSEVİ HZ GAYB ALEMİNDEN SESLENİŞ KİTABINDAN


Bu nasıl gercekleşecektir ?  - 7 SAFHA’DA 4 TESLİMİ GERCEKLEŞTİREREK.

 

   1.SAFHA: Allah’a ulaşmayı (Emanet olan ruh’umuzu ölmeden yaşarken Allah’a teslim etmeyi) dilemek.  

                     Bu dilek,bizimle Allah arasında perde olan “TAGUT” Devreden çıktığı için (Zümer/17.

                     yukarıda meali var)Allah bizimle beraber olacak ve bize; farklı 4 özellik verecektir.

                     Bu özellikler anında;  “HAYATIMIZDA BÜYÜK BİR DEĞİŞİKLİK MEYDANA

                     GETİRECKTİR” O zaman “ALLAH’A ARİF OLMANIN İŞARETİNİ” keşfederiz.

                     

                     1-O yaşımıza kadar hiç tatmadığımız bir mutluluğu tadarız.

                     2-Allah bize ibadetleri kolaylaştıracak, sevdirecek ve zevk aldıracaktır.

                     3-Kalbimize Mürşid sevgisini koyacaktır.

                     4-O andan itibaren her zaman Allah sohbetinden hoşlanmaya başlarız.

    

   2.SAFHA: Kalbindeki Mürşid sevgisi ile hacet namazı kılarak Allah’tan sorarak o Mürşid’e tabi omak.    

 

   3. SAFHA:   Nefs tezkiyesi (Amilussalihat)ile RUH’un Allah’a ulaşmasıdır. Hidayet’e ermesidir. Burada    

                        kişi, Allah’ın ermiş evliyası olur.

 

YUNUS/9: Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı

                   Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.

 

  

 

 

 

   4.SAFHA: Kişi zikr’ini günün ¾ ne çıkarmasıyla Fizik vücudun teslimidir.  

 

   5.SAFHA: Ulul elbab olmak.Günün tamamını zikir’le gecirmesi ile Nefs’in Allah’a Teslim olmasıdır.  

 

   6.SAFHA: İrşad olmak, Muhlislerden olmak.Kalbin müzeyyen olması ve 7 gök katını Allah onlara

                     göstermesi.

   7.SAFHA: Nasuh tövbesi ile Salah makamına geciş ve SALİHLERDEN olmak. Gercek “RABBİNE ARİF

                     OLMAK” Yani “ALLAH’I KALB GÖZÜYLE GÖRMEK” le Mümkündür.Ve Allah’ın AHD’i

                     bütünü yerine getirilmiştir.Kişi “ALLAH’IN ZATINA ŞAHİD” olmuştur.

 

 

***Şu halde o kimse ki, hal ile, bu makama yetmiştir. O, cisimlerin ve ruhların yollarını tamamıyle

      kat edip gitmiştir. Karanlık ve nur perdelerini toptan kaldırmıştır. Kendi nefs’ini anlayıp bilmiştir.

      Mevlasını tanımış ve bilmiştir. Başlangıcını ve sonunu bilip, nerden gelip nereye gittiğini anlayıp,

      ârif ve Hak'ka ulaşıcı olmuştur.

 

HİDAYET’in,  15 haziran diyanet takvimi 2010’da ki, açıklaması

 

Hidayet Allah’a ulaşmayı dilemek demektir. Cenabı Hak insana hidayet ve dalalet olmak uzere iki yol gostermiştir.

İnsanlar bizzat kendi iradelerini kullanarak imana talip olmadıkca, Cenabı Hak kimsenin kalbine imanı zorla koymaz. Allah’ın insana imanı nasip etmesi, yine insanın bu hususta gostereceği gayrete bağlıdır.

Allah (c.c.) ceşitli vesilelerle insanları hidayete erdirir. Peygamberler insanların hidayetine vesile olduğu gibi, gonderilen kitaplar da yine aynı şekilde insanların hidayetine vesiledir.

Tebliğ yapan insanların yaptıkları tebliğ ve irşat faaliyetleri de bu manada birer vesile ve vasıta kabul edilir. İşte firavun sarayında bir mumin-i al’i Firavun ve Asiye yetişir.

Allah (c.c.) insan oğlunu hidayete goturecek butun vesileleri yaratır, yeter ki insan istesin, Allah’ın hidayeti yaratması insan iradesine bağlıdır.

“Semûd milletine doğru yolu göstermiştik, ama onlar kötülüğü doğru yola tercih ettiler.” (Fussilet, 41/17)

Allah’u Teala insanların hidayete vesile olmaları icin nice peygamberler gondermiştir.

“Biz seni hak ile müjdeleyici ve inzar edici bir peygamber olarak gönderdik.”

(Fatır, 35/24)

Butun Peygamberler ummetleri arasında birer hidayet meşalesi gibi yol gosterici olmuşlardır.

 

 

 

SONUÇ OLARAK :

 

18/KEHF-103: Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen).

De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”

18/KEHF-104: Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).

Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.

18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).

İşte onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

18/KEHF-106: Zâlike cezâuhum cehennemu bimâ keferû vettehazû âyâtî ve rusulî huzuvâ(huzuven).

(Âyetlerimi) örtmeleri (inkâr etmeleri) ve âyetlerimi ve resûllerimi alay konusu edinmeleri sebebiyle, onların cezası işte bu cehennemdir.

18/KEHF-107: İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti kânet lehum cennâtul firdevsi nuzulâ(nuzulen).

Âmenû olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar; onların ikramı, firdevs cennetleridir.

18/KEHF-108: Hâlidîne fîhâ lâ yebgûne anhâ hıvelâ(hıvelen).

Onlar, orada ebediyyen kalanlar (kalacaklar)dır. Oradan ayrılmayı istemezler.

 

ALLAH’tan c.c. neyi, neresi için istediğimize de dikkat etmemiz gerekir.

 

2/BAKARA-200:Fe izâ kadaytum menâsikekum fezkurûllâhe ke zikrikum âbâekum ev eşedde zikrâ(zikren), fe minen nâsi men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ ve mâ lehu fîl ahirati min halâk(halâkın).

Böylece (hacca ait) ibadetlerinizi (ve kuralları) tamamladığınız zaman, artık atalarınızı zikrettiğiniz gibi, hatta daha kuvvetli bir zikirle Allah'ızikredin. Fakat insanlardan kim: “Rabbimiz bize dünyada ver.” derse, ahirette onun bir nasibi yoktur.

 

2/BAKARA-201: Ve minhum men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ haseneten ve fîl âhirati haseneten ve kınâ azâben nâr(nâri).

Ve onlardan (insanlardan) kim: “Rabbimiz bize dünyada hasene (güzellik ve iyilikler) ver ve ahirette de hasene (güzellik ve iyilikler) ver. Bizi ateşin azabından koru.” derse...

2/BAKARA-202Ulâike lehum nasîbun mimmâ kesebû vallâhu serîul hısâb(hısâbi).

İşte onlar ki, onların, kazandıklarından (kazandıkları derecelerden dolayı) nasibi vardır. Ve Allah, hesabı çabuk görendir.

 

Sonuçta :

 

18/KEHF-109: Kul lev kânel bahru midâden li kelimâti rabbî le nefidel bahru kable en tenfede kelimâtu rabbî ve lev ci’nâ bi mislihî mededâ(mededen).

De ki: “Denizler, Rabbimin kelimeleri için (kelimelerini yazmak için) mürekkep olsaydı ve onun bir mislini daha imdada (yardıma) getirmiş olsaydık bile, Rabbimin kelimeleri bitmeden, denizler mutlaka tükenirdi.”

 

Biz ancak bu kadar dile getirdik, ama RABBİMİZ HZ. ALLAH’ın C.C.

Sözleri asla tükenmez !

Orada dur ve bir dakika kal!

Daha kaç yıl veya ay veya gün veya saat veya saniye yaşayacağını düşün !

Ölümden sonra ne olacağını düşün !

KUR'AN-I   OKU  ve  DÜŞÜN  ! 

 

Kaynakça :

  1. https://whatislam.jimdo.com/
  2. https://www.ferhatbastug.com/
  3. https://www.mpl.com.tr/
  4. https://en.wikipedia.org/wiki/Islam
  5. Kur’an-ı Kerim Lafzı ve Ruhu – İmam İskender ALİ MİHR
  6. Diyanet Takvimi