DAVRANIŞ BİÇİMLERİ BU GÜN ALLAH İÇİN NE YAPTIN
SOHBETİN ADI: DAVRANIŞ BİÇİMLERİ
TARİH: 11.02.2000
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allahû Tealâ bizleri bir araya getirdi, Allah’ın zikir sohbetini yapmak üzere sevgili izleyenler ve dinleyenler!
Bizi sevmenin en büyüğünde yaratmış Allahû Tealâ. Hepimizi çok seviyor ve bu sevgiyle yoğruluyoruz sevgili izleyenler ve dinleyenler! Böyle bir dizayn söz konusu. Bu sevgiye lâyık olmak için bizlerin de bir şeyler yapması gerekmez mi? Ne diyorsunuz? Hani size Hz. Ömer’den bahsetmiştim, her akşam kendisini hesaba çekermiş; “Ben bugün Allah için ne yaptım?” diye.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Siz de kendi kendinize soruyor musunuz “Ben bugün Allah için ne yaptım?” diye? Her 24 saat sizin için de doğar, güneş sizin için de doğar. Hepimize Allahû Tealâ zamanın yeni bir parçasını ihsan ediyor hayatta kaldığımız sürece. Gerçi o kadar süre de hayatımızdan eksiliyor. Ama sevgili izleyenler ve dinleyenler! Bu dizayna dikkatle bakın. Hep bir şeyler vücuda getirmek üzere, Allah için bir şeyler yapmak üzere Allah bize zaman adlı bir mahlûkunu veriyor. Emrimize koyuyor. Biz ne yapıyoruz sevgili izleyenler ve dinleyenler? Allah’ın bize Allah yolunda kullanmamız için verdiği zamanı şeytan yolunda kullandığımız zaman onu israf ediyoruz.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Hemen tayininizi yapabilirsiniz. Acaba siz ‘gün’ adı verilen günü, Perşembe gününü Allah yolunda mı harcadınız? Kendinize dikkatle ve ibretle bakın. İki açıdan hemen meseleyi ortaya koyarsınız, kesin, çırılçıplak. Allah’ın emirleri var:
1- Her gün yapmamız gereken emirleri, sizinle Allah arasında, onları yaptınız mı? Yaptıysanız rahat hissetmelisiniz kendinizi.
2- Gene Allah’ın emirleri var, sizinle başka insanlar arasında. Onlardan ne haber? Orada, başkalarıyla olan beraberliklerinizde Allah’ın emrettiği gibi davranabilmeyi başardınız mı? Yoksa sonradan pişmanlık duyacağınız davranış biçimlerinin içinde mi kaldınız?
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Allah ile olan ilişkilerde de görevlerinizi yapmadıysanız; zikrinizi, namazlarınızı, huzursuzluk duyacaksınız. Öyleyse Allah’ın emirleri var. Onların yapılması gerek. Eğer yapmazsanız huzursuzluğu yaşarsınız.
Öyleyse “Ben bugün Allah için ne yaptım?” dediğiniz zaman, acaba Allah’a karşı Allah’la sizin arasındaki işlemlerde size düşeni yaptınız mı?” suali, ilk sualdir. Başka insanlarla olan ilişkilerinize dikkat edin. Başka insanlar acaba sizin onlara karşı davranışınızdan nasıl etkilendiler? Yüzlerinde bir mutluluk tebessümü mü oluştu? Yoksa kendilerine kötü davranılmasının verdiği bir yüz ifadesiyle mi karşılaştınız?
Öyleyse sualinizin birinci yüzü iki ayrı açıdan da tamamlandı. Allah ile olan ilişkileriniz açısından ve sizin Allah’la olan ilişkilerinizin dışındaki diğer insanlarla olan ilişkilerinizden bir esinlemeyle sonuca ulaştınız. Kendi kendinize not verin. Ne kadar başarılı oldunuz? Nasıl not vereceksiniz? Hedefiniz neydi? Siz ne yaptınız? İki sualin cevabını karşılaştırdığınız zaman sonuca ulaşırsınız. Bu, Allah’ın emirleri cephesi sevgili izleyenler ve dinleyenler! Bir de nehiyleri yani yasakları cephesine bakacaksınız. Allah’ın yasakları karşısında neler yapıyorsunuz? Bu yasaklara dikkatle bakın sevgili izleyenler ve dinleyenler! Yasaklar! Allah’ın yasak ettikleri. Acaba onlarda nasılsınız? Nefsiniz, Allah neyi yasak etmişse mutlaka onları işlemek ister. Siz ne durumdasınız? Allah’ın yasak ettiği fiilleri işliyor musunuz? İki ayrı cepheden bakacaksınız. Allah’la kendiniz arasındaki ilişkilerde Allah’ın emirleri birinci safhadaydı, şimdi de yasakları ikinci safhada.
1- Allah’ın yasak ettiği şeyler konusunda durumunuz ne? Neler yaptınız?
2- Diğer insanlarla sizin aranızdaki ilişkilerde Allah’ın dışındaki her şeyle olan ilişkilerinizde ne yaptınız?
Biraz daha açalım; size ne yapıldı? Siz ne yaptınız? Siz başkasına ne yaptınız? Onun mukabilinde onlardan hangi cevapları aldınız? İkinci ilişkilerde yani insanlarla olan ilişkilerinizde cevabı vermek daha kolaydır sevgili izleyenler ve dinleyenler! Çünkü insanların davranış biçimlerinden yaptığınız işlemin bir hata olup olmadığını veya bir güzellik olup olmadığını hemen yakalarsınız.
Öyleyse demek ki herkes için bir muhasebe var; kendisini hesaba çekmek. Bütün bunların arkasında ne var sevgili izleyenler ve dinleyenler? Hepinizin başka insanlar için yaratılmanız, başka insanlarınsa sizin için yaratılması. Öyleyse herkes bir başkasının mutluluğuna mutluluk katabilir. Aynı zamanda herkes bir başkasını mutsuz edebilir davranışlarıyla. Huzursuz edebilir, onlara sıkıntı verebilir sevgili izleyenler ve dinleyenler! Öyleyse bu açıdan meselemize dikkatle bakmak mecburiyetindeyiz. Davranışlarımız başkalarına hep huzur vermeli. Sizi dinledikleri zaman, sizin herhangi bir hareketinize tepki gösterdikleri zaman bu tepkiye dikkatle bakın. Her olay bir tepkiyi mutlaka getirir. O tepki ya içeride gizli kalır karşı tarafta ya da açığa konulur. İki ayrı istikamette tepki oluşabilir.
1- Pozitif tepki: Kişi davranışlarınızdan ferahlık duymuştur.
2- Negatif tepki: Kişi davranışlarınızdan huzursuz olmuştur.
Öyleyse bu ferahlık ve huzursuzluk kelimeleri birbirinin bir şeyler hissetmesi üzerine ortaya koydukları tepkileri dizayn eden iki tane kelime. Ferahlık duymak, huzur duymak. Başka birinin kendisine söylediklerinden rahatsız olmak şöyle dursun, onun kendisi için bir fayda temin ettiğine inanmak, ondan huzur bulmak. O sizleri dinlemeden evvel hüzünlüyken, huzursuzken, sözlerinizi dinledikten sonra huzura ulaşabilmek. Buna sebep olan kişi ona huzur veren kişidir.
İşte sevgili izleyenler ve dinleyenler! Siz hep böyle olmalısınız. Elinizden ve dilinizden kimse rahatsız olmamalı sevgili izleyenler ve dinleyenler! Ferahlık duymalı. Siz onların yaşayışında onlara mutluluk verebilen bir insan olmalısınız. Böyle yapabilmelisiniz. Yapabilir misiniz? Hepiniz yapabilirsiniz sevgili izleyenler ve dinleyenler! Hepiniz başkalarının davranışlarına pozitif katkıda bulunabilirsiniz. Onları mutlu edebilirsiniz. Hedeflerinize giderken o insanlara onların ihtiyaç duyduğu bir şeyi, onları mutlu edecek davranışları ulaştırmakla vazifeli olduğunuzu hiç unutmayın. Her şeyi Allah en güzel şekilde dizayn etmiş ve sizlerin her birine her an başkalarına biraz huzur verebileceğiniz, onlara yardım edebileceğiniz imkânları vermiştir. Bu imkânlar, Allahû Tealâ’nın bütün güzelliklerini içerir sevgili izleyenler ve dinleyenler! Her şeyi Allahû Tealâ son derece güzel dizayn ediyor. Bu dizaynın muhtevası en açık şekilde Allahû Tealâ tarafından tayin edilmiş.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Sizi çok seviyor. Hepinizi. Hiç biriniz başka hiç kimseyle Allah’ın sevgisi açısından aynı noktada değilsiniz. Herkesin Allah tarafından farklı bir seviyede sevilmesi söz konusudur. Bu farklı seviyeyi siz davranışlarınızla, düşünce standartlarınızla her gün biraz daha yukarıya çıkarabilirsiniz. Yani Allah’ın her gün sizi biraz daha sevdiği bir güzelliği yaşayabilirsiniz. Böyle bir ortamda yaşayabilirsiniz. Veya şeytanla ilişki kurarak yaptığınız yanlış davranışlar neticesinde her geçen gün Allah’ın sevgisinden biraz daha uzaklaşırsınız.
İnsanlar Allah’ın sevgisinin aynasıdır sevgili izleyenler ve dinleyenler! Acaba onlar size nasıl bakıyorlar? Onların davranışlarından size karşı olan hislerini, daha doğrusu ve daha güzel bir ifadeyle sizin onlara ne verebildiğinizi hemen yakalarsınız. İnsanlar sizden çekiniyorlarsa, insanlar sizinle beraber oldukları zaman huzur değil huzursuzluk duyuyorlarsa, nasıl incitilecekleri konusunda hep bir endişe taşıyorlarsa yaptığınız şey, yanlış bir davranış biçimleri dizisidir. Onların davranışlarından bunu hemen anlarsınız sevgili izleyenler ve dinleyenler! İnsanlar ne kadar saklasa, davranışlarının arkasında bir şeyler fizik standartların ötesinde iç dünyanızca sezilir. Bunların hepsi sizin kendinizi ayarlamanız için Allah’ın bir işaretidir.
Hepinizi başkalarına mutluluk ulaştırarak daha mutlu etmek üzere ve kendinizi daha mutlu kılmak üzere Allahû Tealâ vazifelendirmiştir. Nefs, başkalarından istifade etmek suretiyle, onlardan fayda sağlamak suretiyle mutlu olacağını zanneder. Başkalarını aldatarak veya mecbur ederek o insanlardan fayda sağladığınız zaman iç dünyanızda bir huzursuzluğu hemen yaşarsınız. Yaptığınız davranışların doğru veya yanlış olduğu, kalıcı olarak içinize çöken huzursuzluktan veya ferahlıktan hemen anlaşılır.
İlk tesiri devre dışı bırakın sevgili izleyenler ve dinleyenler! Başka birisinin size hakaret etmesi halinde siz de aynı ölçüde ona hakaret ettiğiniz zaman ilk anda sanki güzel bir şey yapmış gibi hissedersiniz. Oysaki bu, şeytanın içinize verdiği bir kaç saniyede geçecek olan, bilemediniz bir kaç dakikada geçecek olan bir yanlış sinyal alımlamasıdır. Ama sonra kalıcı olan gelir, ta yüreğinize oturur. Huzursuzluğu yaşarsınız; başkalarına yaptığınız davranışın, yanlış dizaynın bir sonucu olarak sevgili izleyenler ve dinleyenler!
Öyleyse bütün dizaynlarda şunu dikkatle yerli yerine oturtun; siz toplamın bir parçasısınız. Bu toplam, toplumun sayısıdır. Toplumun içinden siz de bir insan olarak, birisiniz, bir fertsiniz. Öyleyse böyle bir dizaynda toplumla olan ilişkilerinizde hep onlar için yaşadığınızı, onları aşağılamamanız gerektiğini, onların mutlu olmanıza çalışmanız lâzımgeldiğini vurgulayın.
İnsanların başaramadığı şeyler sizi sakın memnun etmesin. İnsanların başarabildiği şeylerden mutluluk duymaya çalışın. Ve herkesi başarma konusunda yardımcı olarak onların başarıya götürülmesinde bir köprü olmaya çalışın. “Sen bunları yapamıyorsun, sen buna lâyık değilsin.” demek, yanlış bir davranış biçimi olur sevgili izleyenler ve dinleyenler! O farkına vardığınız, yapılamayan, eksik yapılan şeyin tamamlanabilmesi için eğer sizin elinizde bir imkân varsa bunu kullanmalısınız. Öyle yapmadığınız zaman bencillik etmiş olursunuz.
Arkasında yatan şeytanın tuzağını görebiliyor musunuz sevgili izleyenler ve dinleyenler? Birisine onun başarısız olduğunu, bir işi yapamayacağını söylediğiniz zaman ne yapmış oluyorsunuz? Şunu demiş oluyorsunuz sevgili izleyenler ve dinleyenler: “Bunu sana söyleyen kişi yani ben, ben senden üstünüm. Ben bilirim. Sen bilmezsin. Sen benden daha aşağısın!”
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Hiç olur mu? Tasavvufta, Osmanlılık ruhunda bu olur mu? Herkese en güzel davranışlarda bulunmak, evvelâ sizin mutluluğunuz için temeldir. Eğer sizler, hepiniz, bütün kardeşlerinizi en iyiye yöneltmek için, ulaştırmak için bir vasıta değil zannediyorsanız kendinizi, büyük bir yanılgı içerisindesiniz. Hepiniz, kademe kademe daha yukarılardasınız, hepiniz kademe kademe başkalarından daha aşağıdasınız. Yani kademelerin hepsinde sizlerden insanlar var. Herkes birilerinden daha aşağıda, birilerinden mutlaka daha yukarıdadır, Allah’ın sevgisi itibariyle.
Öyleyse Allah’ın sevgisini çoğaltmak istemez misiniz sevgili izleyenler ve dinleyenler? Herkesin beraberce haşrolunacağı o mahşer günü, Allah’ın indinde daha sevgili olmak istemez misiniz? Allah tarafından daha çok sevilmek istemez misiniz? Eğer istiyorsanız o zaman fırsat önünüzde. Herkese hizmet etmeyi usul haline getirin. Vakfa hizmet etmeyi usul haline getirin. Vakfınıza dikkatle bakın. Onun üzerine titreyin. O vakıf ki; geleceğin güneşidir. Bütün dînlerin birleştirilmesinde bu vakfın üzerine düşen görevden daha büyük bir görevi hiç bir toplum parçası yüklenmemiştir, üstlenmemiştir. Seçim ne size ait sevgili izleyenler ne bize ait. Seçim Allah’a ait. Eğer biz 1989 yılında Allahû Tealâ’dan bir vakıf kurmak üzere emir almasaydık, böyle bir vakıf mevcut olmayacaktı sevgili izleyenler ve dinleyenler! Ama böyle bir vakıf var. Bu vakıf, Mihr Vakfı, geleceğin teminatıdır. Sizler! Mihr Vakfı’nın mensupları! Sizler de insan yapısı itibariyle geleceğin teminatısınız. Vakıf, bir hükmî şahsiyettir.
Sizler, o hükmî şahsiyetin, tek şahsiyetin içindeki fertleri oluşturuyorsunuz. Onun temsilcilerisiniz. Öyleyse hem birbirinize karşı olan davranışlarınızda hem de çevreye karşı olan davranışlarınızda hep bu büyük hakikatten hareket etmelisiniz. Siz Mihr Vakfı’nın mensubusunuz.
İmam-ı Âzam Ebû Hanefî Hz. diyor ki: “Ben bu, Allah’ın beni lâyık kıldığı bu noktaya, maneviyatta bu noktaya ulaşmayı bir çocuğa borçluyum.”
Etrafındakiler hayretle diyorlar ki: “Ey İmam-ı Âzam! Sen nasıl olur da bir çocuğa borçlu olabilirsin burada oluşunu?”
Diyor ki: “Bir akşam eve giderken yanlarından geçtiğim sırada bir çocuk arkadaşlarına şunu söylüyordu.” diyor, “Bu adam var ya bu adam, akşam aldığı abdestle her gece sabah namazını kılar. Akşam namazını kılmak üzere aldığı abdestle her gecenin sonunda sabah namazını kılar.”
Bunun mânâsı, yatağa yatmadan seccade üzerinde uyuya kalmak sevgili izleyenler ve dinleyenler!
İmam-ı Âzam Ebû Hanefi diyor ki: “Öyle değildim ama öyle olmak gerektiğini o çocuk bana öğretti ve Allahû Tealâ beni buna lâyık kıldıysa O’nun verdiği bir işaret yatıyor.” diyor burada. “Bu işaret sebebiyle ben Allah’ın bir sevgilisi olmayı başardım. Daha açık bir ifadeyle Allah bu başarıyı bana nasip kıldı, beni her açıdan yetiştirerek, bütün davranışlarımı hedef göstererek, yanlışlık tashihi yaptırarak.”
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Öyle bir ölçünün sahibi olmalısınız ki; etrafınıza huzur verdiğinizin mutluluğunu yaşamalısınız. Etrafınıza huzur vermenin mutluluğu… Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Şimdi burada durun. Dikkatle ve ibretle kendinize bakın. Siz, etrafınıza huzur veren birisi misiniz? Açık yüreklilikle kendinizi, tarafsız bir yargı unsuru olarak aklınızı ortaya koyun, onun tarafsızlığı ile kendinizi yargılayın. İçinizden çıkacaksınız. Aklınız bir hâkim olarak sizi yargılayacak. Ölçüsü çok açık sevgili izleyenler ve dinleyenler! İnsanların size karşı olan davranışlarından, toplumun büyük kısmının size olan davranışlarından, davranışlarınızın hangi ölçüde doğru, hangi ölçüde yanlış olduğunu hemen çıkartırsınız. Neden insanlar size karşı sevgi göstermiyorlar? Neden sizden çekiniyorlar? Neden sizden korkuyorlar? Bunun cevabını vermek mecburiyetindesiniz kendi kendinize. Eğer Allah’ın yolundaysanız, yapmanız lâzımgelenin bu olmadığını hemen anlamalısınız.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Yaşamın en önemli parçası budur! Allah hepinizi şu dünya adı verilen gezegende insan olarak yarattı, bir tek hedefe yönelik olarak; mutlu olmanız.
Öyleyse dikkatle bakın kendinize; mutlu değilsiniz. Dikkatle bakın kendinize; başkalarını da mutsuz ediyorsunuz. Hayır, hepinize hitap etmiyorum. Sadece öyle olanlara hitap ediyorum. Kendi mutluluklarının teminatı gene kendilerinde olan ama başkalarına mutluluk vermek üzere harekete geçmesi gerekirken mutsuzluk vermek üzere davranış biçimlerini sergileyen, onlara sesleniyorum. Sizler aslında, sizler aslında, sizler aslında kendilerine zulmedenlersiniz. Başkalarına ulaştırdığınız huzursuzluğun yanı başında siz kendinize bakın. Neden mutsuz olduğunuzu hâlâ anlamıyor musunuz? Mutsuzsunuz, çünkü başkalarına mutsuzluk ulaştırıyorsunuz.
Öyleyse sevgili izleyenler ve dinleyenler! Bir imtihana çekin bakalım kendinizi. Bu kadar zor bir şey mi? Şu insanlara bir nebzecik mutluluk vermek üzere bir güler yüz, bir tatlı dil, bir yardım hissi, onları daha üstlere ulaştırmak için desteklemek, her açıdan yardımcı olmak, hâl hatır sormak, onları kucaklamak.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Ne olur? Bir sıcak davranışın o insanları ne kadar mutlu edeceğini hâlâ görmüyor musunuz? Neden ‘ben’ diyorsunuz? ‘Ben’ demeyin, ‘siz’ deyin. ‘Onlar’ deyin. Önde olan siz olmayın. Kendine yontan olmayın. Kendini başkalarına adayan olun. O zaman mutluluğu yaşayacaksınız, bütün boyutlarıyla. Bu, kendinizi başkalarına adama muhtevası hangi boyutta davranış biçimlerinize hâkim olursa, o kadar mutlu olursunuz sevgili izleyenler ve dinleyenler! Daimî zikre ulaştıktan sonra bunun tamama ulaştığını göreceksiniz Allah’ın cephesinden. Belki başka insanlar onlar için yaptığınız bir güzelliği o anda değerlendiremeyeceklerdir. Bunlar konunun eksik yönleri olabilir. Belki sizin bir sözünüz, onları hedeflerine ulaştırmak konusunda gösterdiğiniz bir davranış biçimi, belki onları daha güzele ulaştırmak için bir gayretiniz onları üzecektir, söyleme standardınız, tavrınız. Ama eğer siz onu yapmaktan sadece onun tarafından olarak bir gayretin sahibiyseniz onu Allah biliyor sevgili izleyenler ve dinleyenler!
Öyleyse her geçen gün arkanızda öyle bir geçmiş bırakın ki; o geçmiş tamamen başkalarına vakfedilmiş bir hayatı ifade etsin. Öyle yaptığınız zaman mutluluğu bütün boyutlarıyla yaşamaya başlayacaksınız sevgili izleyenler ve dinleyenler!
Şu dünyada, yaşadığınız dünyada sokağa çıkıp insanlara dikkatle bir bakın. Acaba neden hep asık suratlı, birbirine sert davranan, birbirinin kalbini kıran insanları oluşturan bir toplum haline gelmişiz? Osmanlı’da böyle miydi zannediyorsunuz yoksa sevgili izleyenler ve dinleyenler? Sahâbe böyle miydi birbirlerine karşı? Her yerde her zaman insanların tartıştıkları, hep kendilerini haklı gördükleri, hep başkalarını haksız gördükleri bir ortamın bütün sahnelerini evinizde de evinizin dışındaki 24 saatin her parçasında da bütün insan topluluklarında görüyorsunuz, yaşıyorsunuz. Şu televizyonları bir izleyin. İnsanların tartışmalarda nasıl pespaye bir üslup kullandıklarını, nasıl en alt seviyelerde bir tartışma zemininin her zaman başkalarını kırmaya dayalı bir yönteme uygun olarak sahneye konulduğunu göreceksiniz.
Dikkatle, ibretle bakın onlara sevgili izleyenler ve dinleyenler! Onlar da toplumun netice itibariyle bir parçasıdırlar. Sadece toplum önünde başkalarını aşağılayarak kendilerini üstün göstermeye çalışan bir tartışma tablosu. Arkasında hep hakaret var. Hep başkalarını küçük düşürerek kendini üstün gösterdiğini zannetmek var sevgili izleyenler ve dinleyenler! Anlayabiliyor musunuz?
En çok dîn konusunda yapılan toplantılar bizi üzüyor. Bu konuda hem Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’inden haberdar olmayan insanlar hem de nefslerine öylesine tâbî olan insanlar görüyorum ki sevgili izleyenler ve dinleyenler! Hedefe dikkat edin. Son derece önemli bir tatbikat biçiminden bahsediyorum size sevgili izleyenler ve dinleyenler! Başkalarını sizlerin huzurunda küçük düşürerek yükselmeye çalışan zavallı insanlar. Yol bu değildir sevgili izleyenler ve dinleyenler! Sizlerin çoğu anlayamasa da yol bu değildir. Ne zaman başkaları size hakaret etse bile onlara hakaret etmemeyi başarabilirseniz o zaman insan-ı kâmil olmak yolunda önemli bir merhaleyi kat etmiş olacaksınız.
Neden o tartışmalardan bahsediyorum size? Toplumun Osmanlı’dan ne kadar aşağıda bir seviye sahibi olduğunun ifadesi olarak bahsediyorum sevgili izleyenler ve dinleyenler! Şu sahâbeye, şu Osmanlı’nın yükselme devresindeki Osmanlı’ya bakın. Toplumun büyük kısmı tasavvuf mensubu. Osmanlı dünyanın hâkimi. Neden hâkimi sevgili izleyenler acaba? Çünkü Osmanlı, adaletin temsilcisi. Çünkü Osmanlı, Allah’ın temsilcisi. Çünkü Osmanlı, âleme nizam veren Osmanlı.
Biliyorsunuz; nizam-ı cedide kadar Osmanlı nizam-ül âlemdi. Yani âleme nizam vermenin sorumluluğu Osmanlı ordusunun üzerindeydi. Dünyanın neresinde olursa olsun haksız bir saldırı Osmanlı’nın dizaynı içerisinde mutlaka cevap verilerek karşılanırdı. En zayıf zamanında bile Osmanlı mutlaka bu sebeple savaşa girmiştir.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Osmanlı’yı nizam-ül âlem olmaktan çıkarıp nizam-ı cedid haline getiren sonra gerilemenin içine sokan sebeplere dikkatle bakın. Burada tasavvuftan ayrılmanın kesin yani Kur’ân-ı Kerim’indeki İslâm’ı yaşamanın standartlarının altına düşmenin kesin delillerini yakalıyoruz. İnsanlar, artık tasavvufa mensup olanlarla olmayanlar arasındaki anlaşmazlıklarla çürüyor. Sarayda bütün padişahların kendilerine değer verdiği, Allah’la konuşabilen, Allah’tan cevap alan, bu cevabı padişaha ilettiğinde padişahın Allah’ın emrini mutlaka yerine getirdiği bir davranış biçiminin yerini, saraydaki cinci hocaların şeytandan öğrendikleri ve tatbikata geçirilmesini istedikleri bir sürü negatif faktör karartıyor. İşte Osmanlı tablosu böyle karardı sevgili izleyenler ve dinleyenler!
Bugün mü? 1923’ten 2000’e kadar geçen bunca yıl sevgili izleyenler ve dinleyenler! Her geçen gün Allah’a olan yakınlığımızı biraz daha kaybetmişiz sadece. Moral değerler artık bizim toplumumuz için önem verilmeyen bir şey. “Onlar olmasa da olur.” zannedilen bir zihniyet bugün bütün toplumu kavramış, kemirmiş ve onu halsiz bırakmayı başarmıştır.
Sevgili izleyenler! Madde ve mânâdan ikincisi her zaman birincisine galiptir. Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Materyalizm o yıllarda başladı dünya üzerinde tesirini hissettirmeye, 1920’li yıllarda. Ateistler her zaman olmuştur, “Allah yoktur” diyenler. Ama maddenin mânâya bu kadar hâkim olduğu bir devir son zamanların eseridir. Daha dünya yeni yeni mânânın maddeden üstün olduğunun mânâsına varıyor.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Osmanlı, yükselme devresi boyunca sahâbenin yaşadığı hayatı yaşadı. Bütün sahâbe arkadaşlarını kendilerinden üstün olarak kabul edip sadece onlara bir nebze mutluluk vermek üzere yaşadılar. Ölürken bile bu devam etti sevgili izleyenler ve dinleyenler!
Hz. Ömer, elindeki matarayla savaştan sonra şehit olmak isteyen insanların arasında dolaşıyor. Son nefeslerinde onlara bir nebzecik, bir damlacık su ulaştırabilmek için. Ve onlardan birisi “Ya Ömer! Su.” diyor son nefesinde. Hz. Ömer hemen koşuyor, uzatıyor elindeki kabı, tam şehit olmak üzere olan sahâbe o kabı alırken ikinci bir kişi: “Ya Ömer! Su.” diyor. Elini uzatan, kabı almak üzere olan sahâbe duruyor, elini aşağı indiriyor ve diyor ki: “Ya Ömer! Suyu ona ver. Onun benden daha fazla ihtiyacı var.” Hz. Ömer bir an tereddütten sonra hemen ikinciye koşuyor. Birincinin bu İlâhi talebinin, Allah’tan onun kalbine ulaşan talebinin gereğini yerine getirmek üzere ikinciye ulaşıyor, tam uzatıyor kabı, ikinci sahâbe elini kaldırdığı sırada bir üçüncü sahâbe diyor ki: “Ya Ömer! Su.” İkisi de duyuyor bunu ve ikinci sahâbe diyor ki: “Ya Ömer! Suyu ona ver, onun benden daha fazla ihtiyacı var.” Hz. Ömer oraya ulaştığı zaman veremiyor suyu üçüncü sahâbeye. Çünkü üçüncü sahâbe şehit olmuş sevgili izleyenler ve dinleyenler! İkinciye koşuyor, ona da yetişemiyor, o da şehit olmuş. Birinciye koşuyor; ona da yetişemiyor, o da şehit olmuş.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! O toplumla bizim toplumumuzu karşılaştırabiliyor musunuz? İşte bunun arkasında, toplumun böylesine çürümesinin arkasında moral değerlere, manevî değerlere sırt çevirmek… Daha açık ifade edeyim mi? Allah’a sırt çevirmek var. Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Bir büyük yanlış mı yapıyoruz acaba? Toplumun moral değerlerden yoksun olduğunu söylediğimiz zaman bu topluma bir hakaret mi ediyoruz? Asla! Ama realiteyi ortaya koymak mecburiyetinde değil miyiz sevgili izleyenler ve dinleyenler? Ülke, dağlardan inen bir çığ gibi bir uçuruma doğru sürükleniyor.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Senetler ödenmiyor, çekler ödenmiyor, insanlar verdikleri sözü tutmuyorlar ve bu yüzden iflaslar, bu yüzden yüzlerce fabrikanın kapanması söz konusu, yüz binlerce işçinin işsiz kalması söz konusu.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Ahlâk müessesesi lâyık olduğu değerlere sahip değil. Mahkemelerin alamadığı alacakları mafya tahsil ediyor; zorla, cebren, silah kullanarak. Osmanlı’nın torunları böyle mi olacaktı? Bu, Osmanlı’nın mirasçılarına hiç yakışmayan bir durum. Tüm dünya üzerinde en ön safta bulunan, 400 yıl bunu devam ettirebilen Osmanlı’nın, geri kalan 200 yılda adım adım gerilediğini görüyoruz. Bugünkü topluma zemin hazırlayan bir değer düşmesi, adım adım 200 yılda gerçekleşiyor. Sonrası mı? Sonrası insanları dînden ayırma konusunda, moral değerlerden ayrılma konusunda materyalizmin dünyadaki hâkimiyetine neden olan bir davranış biçimi olarak çıkıyor ortaya. O devirlerde komünizm devreye girdi sevgili izleyenler ve dinleyenler! İnsanları bir robot haline getiren, azalan hasılayı eşit olarak paylaşma gayretleri. Fakirlikte bir adalet sağlanma müessesesi.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Materyalizm hiç bir zaman mutluluğun sebebi olamamıştır. Mutsuz insanlardan, despotizmden oluşan şoven idarecilerin kontrolü altındaki bir nizam bu. Her açıdan insanlara zulmün açık bir şekilde sergilendiği bir nizam. O nizamın uygulandığı ülkeler hâlâ yaşıyor. Bir Kızıl Çin, bu standartlarda bir ülkedir hâlâ, Rusya’nın komünizme özen duyan kesimi hâlâ bu standartlar içindedir.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Osmanlı’ya lâyık olmak konusunda ne yapıyorsunuz? Kendinize dikkatle bakın. Bugün tasavvufta bulunan insanların yani Kur’ân-ı Kerim’deki İslâm’ı yaşamaya çalışan insanların, kendilerine hakaret edilmesi gereken insanlar olarak tanımlandığı bir devrede yaşıyoruz. Oysaki toplumu ve dünyayı kurtarabilecek olan sadece onlardır; tasavvufu yaşayanlar, Osmanlı’nın gerçek mirasçıları.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Sevgide bir olun. Sevgiyi paylaşın. İki tarafın da paylaştığı şey, eğer nefretse iki taraf da şeytanın emrindedir. Böyle bir şey ancak moral değerlerin kaybedildiği bir ülkede gerçekleşir. Bizim ülkemiz zaman içerisinde oraya ulaştı. Belki bundan sonra insanlar düşünmeye başlayacaklar; moral değerlerin, maneviyatın, altından daha kıymetli olduğunu. Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Her açıdan hüzün veren bir tabloyu seyrediyoruz. İnsanların birbirlerine davranışlarını görüyoruz televizyonlardan. Buna üzülüyoruz. Bu zavallı insanlar ne zaman başkalarını hakaretle küçülterek büyümek isteğinden vazgeçecekler?
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Ekonomiye geçen devirdeki gidişin ardından büyük bir özlemle bakıyorduk. Güzele doğru giden bir ekonomi, şartları pozitife çevirmiş olan, 80’lerden %60’lı noktalara ulaşan bir ekonominin birinci ay sonuçları alındığı zaman enflasyonun azalmasının durduğunu, yeniden artışa geçtiğini müşahede ediyoruz. 1 aylık muhteva içerisinde sevgili izleyenler ve dinleyenler! Bütçe açığının çok büyük bir rakama ulaştığını görüyoruz. Eğer gazetelerde verilen rakamlar doğruysa, devletin sadece faiz ve ana para ödemelerinin devletin vergileriyle ancak karşılanabildiği ve masraflarını görebilmek için devletin 1 ay içinde 1,4 katrilyon açık verdiğini görüyoruz. Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Belki birçokları için bu rakamlar bir şeyler söylemez. Ama bize çok şey söylüyor. Durum vahametini ne yazık ki hâlâ koruyor.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Bütün bunlara rağmen ümitsiz olmak için sebep yoktur. İşler kötüye gidebilir ama sonuç mutlaka, bir acı tecrübe geçirdikten sonra sonuç mutlaka en güzele dönük olacaktır. O zaman, sizlere verdiğimiz bu reçetelerin ne kadar kıymetli olduğunu o zaman anlayacaksınız. O üzüntülü olaylar dizisini birer birer yaşadıkça, bunlara katlandıkça, “Başka türlüsü olamaz mıydı?” diye düşündükçe hatırlayacaksınız sözlerimizi sevgili izleyenler ve dinleyenler! Her zaman hepiniz için şartlar ne kadar kötü olursa olsun mutlu olmak söz konusu olabilir sevgili izleyenler ve dinleyenler! Siz hangi şartlarda olursanız olun, eğer kendilerini başkalarına adayan insanlar olabilirseniz en kötü şartlarda da mutlu olabilirsiniz. Mutsuzlar hep kendilerine yontanlardır. Mutsuzlar hep başkalarını aldatarak kendilerine menfaat temin edenlerdir.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Mutsuzlar hep nefslerinin doğrultusunda mutluluğun mevcut olabileceğini zannedenlerdir. Mutsuzlar hep nefslerinin doğrultusundaki taleplerin gerçekleşmesinin kendilerini mutlu edeceğini zannedenlerdir. Oysaki sizi mutlu edecek olan şey, nefsinizin doğrultusundaki taleplerin yerine getirilmesi değildir sevgili izleyenler ve dinleyenler! Allah’ın ve ruhunuzun talepleri istikametindeki sonuçlar sizi mutlu edebilir. Bu hakikatlere adım adım yaklaşacaksınız. Her şey en güzel standartlarda gerçekleşecek. Hepiniz için muhteva bunu özetleyecek bir hüviyet kazanacak.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Daha kötü günlerde de ümidinizi sakın kaybetmeyin. Allah’ın bütün güzellikleri sizler için her devrede mutlaka vardır. Siz kendinizi başkalarına adayan M İ H R Vakfı’nın mensupları olun. Dışarıdakiler de bunu tatbik ettikleri zaman dünyanın yaşanmaya değer bir yer olduğunu fark edeceklerdir.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Hepinizin sonsuz mutluluklara ulaşmanızı Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi burada inşaallah tamamlamak istiyoruz. Radyolarımızın değerli mensuplarının, televizyonlarımızın değerli mensuplarının, vakfımızın değerli mensuplarının ve bizi dinleyen değerli izleyicilerimizin huzurunda sözlerimizi, bu grupların hepsinin sonsuz mutluluklara, cennet saadetine ve dünya saadetine ulaşmasını dileyerek tamamlıyoruz.
Sevgili izleyenler ve dinleyenler! Sözlerimiz inşaallah burada noktalanıyor. Allah razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R