FÂTİHA-7
FÂTİHA-7
صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ
O yol (SIRATI MUSTAKÎM) ki; üzerlerine nimet verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.
Kelime kelime anlamı | ||
1. | sırâta | : yol |
2. | ellezîne | : ki onlar |
3. | en'amte | : sen ni'met verdin |
4. | aleyhim | : onlara, onların üzerine |
5. | gayri | : başka, hariç, değil |
6. | el magdûbi | : gadap, öfke duyulanlar |
7. | aleyhim | : onlara, onların üzerine |
8. | ve | : ve |
9. | lâ ed dâllîne | : dalâlette olanlar değil |
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ, Sıratı Mustakîm'e ulaşan kişinin tarifini vermektedir. Kişi mürşidine ulaştığı zaman eğer Allah'a ulaşmayı diliyorsa yedi şahidin huzurunda bu görünür. Devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine gelir, kişinin ruhu vücudunu terkedip Sıratı Mustakîm'e ulaşır. Sadece başının üzerinde ni'met bulunan yani devrin imamının ruhu başının üzerinde olan kişi Sıratı Mustakîm'in üzerindedir. Bu yolculuk, Allah'ın ihsanlarının ni'mete çevrildiği günün sahibine ait olan bir yolculuktur.
Sıratı Mustakîm, Allah'ın gadap duyduğu kişilerin yolu değildir.
Allahû Tealâ, Kendi davetine icabet ederek mü'min olanların duasına, davetine icabet ettiğini ve onları irşada kadar götüreceğini ifade etmektedir.
Davete icabet edilmesi veya edilmemesi iki âyet-i kerimede çok açık anlatılmaktadır.
Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).
Sahâbe mü'min olmuşlardı; Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbî olmuşlardı ve irşada ulaşmışlardı:
Ve aranızda Allah'ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.
İrşada ulaşmak Bakara-186'da mü'min olmakla başlar. Mü'min olan kişi Allah'a ulaşmayı dileyerek kalbine îmân girendir ve bu kişi Sıratı Mustakîm'in üzerindedir. Sıratı Mustakîm üzerinde olan kişi Allah'a ulaşmayı dileyip, mürşidine tâbî olduğu zaman ni'met sahibi olur.
Allahû Tealâ gadap duydukları kâfirlerdir.
Kâfir ise Allah'a ulaşmayı dilemeyen, kalbinde küfür kelimesi yazan ve Sıratı Mustakîm üzerinde bulunması imkânsız olan kişidir. Fatiha-7'nin sonunda "dalâlette olanların yolu değildir" buyurmaktadır. Kur'ân-ı Kerim'de aşağıdaki âyet-i kerimeler Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin dalâlette olduğunu ifade etmektedir:
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”