NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI

18.12.2013 23:56
                                NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI
   Bu kavramları gerçekten anlayabilmek için önce “BAZI ALİMLERİN VE MÜFESSİRLERİN”TARİFLERİ NEDİR ? İnsanlar  bu kavramları şimdiye kadar nasıl biliyordu? Ve ASIL OLAN NEDİR?
 
   Önce şu anda bilinenleri din adamlarının ağzından öğrenelim inşallah
   Diyanet teşkilatının yayınladığı “İslami ilimler ansiklopedisinde 149 profesör ve din adamlarından oluşan bir ekip’in hazırladığı”kitaba göre;
   Peygamber; fars ca bir kelimedir.Haberci demektir.Allah tan haber getiren demektir.Dilimizde bunun karşılığı,elçi dir.
   Resul ve nebi; arapca kökenli bir kelime olup takribi olarak aynı anlamda kullanılmaktadır.Bu kelimelerinin aralarında bir fark yoktur.Bu kelimelerin aralarında bir mana farkı olduğuna dikkati çekenler de vardır.
   Buna göre RESUL;kendisine Allah tarafından bir”kitap verilen,yeni bir ahkam ile gelen ve bunu insanlara tebliğ eden kimsedir.
   NEBİ; ise “müstakil şeriat’ı olmayan ve kendinden önce göndrilmiş peygamberlerin (resullerin) ahkamı ile amel ve bunu insanlara tebliğ eden Allah ın elçisidir.
 
   Resul; Allah ın seçtiği ve kendisine vahyettiğini tebliğe görevli kılarak insanlara yolladığı kimsedir.Nebi de peygamber anlamında olup Allah ın emir ve yasaklarını insanlara bildirmekle görevlendirmiştir.Buradan anlaşılıyorki,NÜBÜVVET (nebilik) her resulün vasfıdır.Ve ayrıca tebliğ her nebi ve resulün ortak vasfıdır.
 
   Kur an ve hadislerde,her iki kelime de aralarında bir fark gözetilmeden kullanılmıştır.Fakat alimlerin çoğu”biz senden önce hiçbir RESUL VE NEBİ göndermedikki biz bir şey dilediğimizde şeytan,onlara vesvese vermesin ancak biz o vesveseyi alırız”ayetine (hac-52) dayanarak resul ve nebi arasında fark bulunduğunu belirtmiştir.Bundan dolayı “HER RESUL NEBİDİR fakat her NEBİ RESUL değildir”ifadesini kullanmışlardır.
   Bu durumda resul kendisine Allah tarafından “ŞERİAT (KİTABI) verilen kimse olup,bunu tebliğ eden ve Allah ın ahkamına dayalı devlet idaresini de elinde bulunduran ve ilahi hükümleri uygulayan,fiilen tabik eden kimsedir.
 
   NEBİ ise Allah ın kendisine vahyettiğinden insanları haberdar edendir.Ve kendisine ait müstakil bir ŞERİAT (kitabı) olmayıp kendinden önceki RESULÜN şeratı üzerine hükmetmekle sorumludur.Sadece tebliğ ve ikaz ile yetinir.
 
NÜBÜVVET:
 
Akıl sahibi kulların, üzerlerindeki dünya ve Âhiret işleri hakkında, Allah ile kulları arasında yapılan Elçilik demektir.(M.Asım Köksal.Peygamberler Tarihi.Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları;1/7-Ragıp-Müfredatül Kur’an s.482)
NEBİ:
Kendisine, Melek tarafından vahy veya kalbine ilham olunan, ya da, Salih rü'yâ ile uyarılan zât demektir.(M.Asım Köksal,Peygamberler Tarihi,Türkite Diyanet Vakfı Yayınları;1/7)
RESUL:
Resul ise, Resul olması haysiyetile, Nübüvvet Vahy'inin fevkında özel bir Vahy ile üstün kılınmış olan ve kendisine Cebrail Aleyhisselâmın, Allah tarafından özel olarak indirdiği Kitab ile Vahy etmiş olduğu (Seyyd-Tarifat s.162), Yüce Allah'ın hükümlerini, halka, tebliğ etmek üzere gönderdiği Kâmil İnsan, demektir.(Seyyid Tarifat s.75)
BUNUN İÇİN; "HER RESUL,NEBİ’DİR; FAKAT,HER NEBİ,RESUL DEĞİLDİR." Denilmiştir (Kadı İyaz-Şifa c.1,s.206,Fahrurrazi-Tefsir c.23,s.49,Kurtubi-Tefsir c.12,s.80,Seyyid-Tarifat s.75.M.Asım Köksal,Peygamberler Tarihi,Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları;1/7)
 
         ASIL OLAN MANALARI NEDİR ?(Yanlışı ve doğrusu)
 
   Yukarıda yapılan açıklamalarda “Kur an a göre” hangi yanlışlıklar var?
   1-Resul ve nebi arasında bir fark yoktur ikisi de peygamberdir.
   Doğrusu nedir? Nebi, kesin peygamberdir ama her resul peygamber değildir.
   2-Resullere şeriat kitabı verilir nebiler o şeriat kitabına göre hükmederler.
   Doğrusu nedir? Nebilere kitap verilir ve resuller o şeriat kitabına göre hükmederler.
   3-Her resul nebi dir fakat her nebi resul değildir.
   Doğrusu nedir? Her nebi aynı zamanda resuldür fakat her resul nebi değildir.
   Biz burada sadece gercekleri dile getirdik kanıtları Allah ın tarifi ile KUR AN daki ayetleriyle bellidir inşaallah. 
 
   NEBİ RESUL LER (Peygamberler) HER DÖNEMDE YOKTUR 
   Mesela İsa as ile peygamber efendimiz arasında 600 yıl gecmiştir.Ve Peygamber efendimizden sonrada gelmemiştir ve gelmeyecektir (ahzap/40) nebilerin sonuncusudur.
 
   VELİ RESULLER HER ZAMAN DEVRESİNDE VARDIR.
Hem peygamberlerin olduğu devrede (mesela peygamber efendimizin yaşadığı devrede yunus/102,103) hem fetret devrelerinde (peygamberlerin olmadığı dönemde bakara/87,mü’minun/44)
 
Hem de peygamber efendimizden sonra.
 
3 / AL-İ İMRAN - 81  
Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahu Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.
   Bu ayette gecen resulün peygamber efendimiz olduğu anlaşılabilir belki ama Allah’uteala bu resulün peygamber efendimiz olmadığını ahzap suresinin 7.ayetinde “o nebilerden misak aldığımız zaman senden de hz.nuh tanda hz.ibrahimden de hz.musa danda hz is adanda bu ağır misakı aldık “buyuruyor yani peygamber efendimiz de o misak alınanlar içindeydi orada gecen RESUL peygamber efendimizden sonra gelecek olan resuldür.
    
44 / DUHAN – 10-11-12-13-14-15
Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.
(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.
Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü'minleriz.
Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.
Ve (O'NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O'NDAN yüz çevirdiler. Muhakkak ki Biz, azabı biraz kaldırsak (bile), şüphesiz ki siz (şirke) dönecek olanlarsınız.
   Bu ayetteki resul de peygamber efendimiz olamaz çünkü “hitap,peygamber efendimize ileride olacak olayları gösteriyor Allah’uteala ve o dönemde gelecek RESUL e karşı o insanların hallerinden haber veriyor.
62 / CUMA – 2-3
Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (Allah'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (resûle tâbî olmadan evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
Ve henüz kendilerine ilhak olmamış (katılmamış) olan, onlardan sonrakilere de... Ve O; Azîz'dir (üstündür), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
   Bu ayette gecen RESUL de daha sonra gelecek olan toplumlar için olduğu henüz “peygamber efendimiz dönemine ilhak etmemiş (katılmamış) olduğu belirtiliyor.Ve onlara gelen kendi içlerinden resullerin onlara Allah’ın ayetlerini açıklayacağını tabi olanların nefs lerini tezkiye edceğini ve onlara kitabı (kur’anı) ve hikmeti öğreteceğini onların o resule tabi olmadan evvel acık bir DALALETTE olacaklarını byuruyor.
   Çünkü Allah’ın bütün insanlara sözü var “biz bir resul görevli kılmadıkca kimseye azap etmeyiz”diye.
 17 / İSRA - 15 
Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.
RESUL, ELÇİ DEMEKTİR
   Ya Allah tarafından görevli kılınan ya da insanlar tarafından görevli kılınandır.Ancak NEBİ haberci resul olarak sadece Allah tarafından görevli kılınandır ve PEYGAMBER dir.
   Bu gerceğin farkında olmayan ilim adamları yukarıdaki YANLIŞ açıklamalara dayalı olarak “kur’an da nerede resul kelimesi gecmişse PEYGAMBER olarak meallendirmişlerdir.
   İnsanların birbirlerine gönderdikleri (resul) elci “PEYGAMBER”olabilirmi?
   Belkıs’ın Süleyman as a  gönderdiği elci.
Neml-35-Ve muhakkak ki ben onlara hediye ile resûller göndereceğim. Böylece bakalım resûller (elçiler) ne ile dönecekler?
   Yusuf as mın zindan arkadaşı nı onun efendisi elci olarak gönderiyor.
Yusuf-50-Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.
   Meleklerden peygamber olurmu ?
Hac-75-Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs(nâsi), innallâhe semîun basîr(basîrun).
Allah, meleklerden ve insanlardan resûller seçer. Muhakkak ki Allah, en iyi işitendir, en iyi görendir.
 
Fatır-1- Elhamdu lillâhi fâtırıs semâvâti vel ardı câilil melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa, yezîdu fîl halkı mâ yeşâu, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Hamd; gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlara sahip melekleri, resûller (elçiler) kılan Allah'a aittir. Yaratmada dilediğini arttırır. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir.
   *Herkesin omzunda iki peygambermi var (kiramen katibin melekleri)
43 / ZUHRUF - 80 : Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(yektubûne).
Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını işitmeyeceğimizi mi zannediyorlar? Hayır, onların yanında resûllerimiz (elçilerimiz) (herşeyi) yazıyorlar.
     *Cinlerden peygamber olurmu ?
6 / EN'AM - 130 : Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).
Ey insan ve cin topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler. Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit oldular.
   RESULLERİ KABUL VE ONLARA İTAAT ŞARTTIR
4 / NİSA - 64  -Ve Biz, (hiç) bir resulu, Allah'ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik.Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah'tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah'ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûlün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.
57 / HADİD - 28 
Ey âmenû olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler), Allah'a karşı takva sahibi olun. Ve O'nun Resûl'üne îmân edin ki, size rahmetinden iki kat versin. Ve sizin için, onunla beraber yürüyeceğiniz nur kılsın (versin). Ve sizi mağfiret etsin (günahlarınızı sevaba çevirsin). Ve Allah; Gafûr'dur, Rahîm'dir.
9 / TEVBE - 71 
Ve mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, birbirlerinin dostlarıdır. Ma'ruf ile emreder ve münkerden nehyederler (yasaklarlar) ve namazı ikâme ederler ve zekâtı verirler. Allah ve O'nun resûlüne itaat ederler. İşte onlar, Allah, onlara rahmet edecek. Muhakkak ki Allah; Azîz'dir, Hakîm'dir.
   İTAAT EDİLMEZSE,YALANLANIRSA NE OLUR ?
14 / İBRÂHÎM - 44 
Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz?
17 / İSRA - 94 
Onlara hidayet geldiği zaman insanların inanmalarına, “Allah, insan resûl mü gönderdi?” demelerinden başka bir şey mani olmadı.
64 / TEGABUN – 5-6
Daha önce inkâr edenlerin haberi size gelmedi mi? O zaman onlar, işlerinin vebalini tattılar. Ve onlar için elîm azap var.İşte bu, onlara resûlleri beyyineler (açık deliller) getirdiği zaman: “Bir beşer mi bizi hidayete erdirecek?” demeleri sebebiyledir. Böylece inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Ve Allah, müstağni olduğunu (Kendisinin hiçbir şeye ve de onların îmânlarına da ihtiyacı olmadığını) gösterdi. Ve Allah; Gani'dir, Hamîd'dir.
58 / MUCADELE – 20-21
Muhakkak ki Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı haddi aşanlar, işte onlar zillet içindedirler.Allah: “Ben ve elçilerim mutlaka gâlip gelecek.” diye yazdı. Muhakkak ki Allah; Kavî'dir (kuvvetlidir), Azîz'dir.
58 / MUCADELE - 5 
Muhakkak ki Allah'a ve O'nun Resûl'üne (onların koyduğu hudutlara) muhalefet edenler, onlardan öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltıldılar. Ve açıklanmış âyetler (açık deliller) indirmiştik ve kâfirler için alçaltıcı azap vardır.
2 / BAKARA - 101
Ve onlara ne zaman Allah katından beraberlerindeki şeyi (Kitap'ı) tasdik eden (doğrulayan) bir resûl gelse; kitap verilenlerden bir kısmı, sanki hiç bilmiyorlarmış gibi, Allah'ın Kitap'ını arkalarına atıverdiler.
18 / KEHF – 56-57
 Biz, resûlleri sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndeririz. Kâfirler (ise) hakkı bâtılla iptal etmek için mücâdele ederler. Âyetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri alay (konusu) ederler.
Rabbinin âyetleri zikredildiği (hatırlatıldığı) zaman ondan yüz çeviren ve elleriyle takdim ettiklerini (günahlarını) unutan kimseden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki Biz, onların kalplerinin üzerine (fıkıh etmeyi engelleyen) ekinnet kıldık. Ve onların kulaklarında (işitmeyi engelleyen) vakra vardır. Sen, onları hidayete davet etsen de bundan sonra onlar, ebediyyen asla hidayete eremezler.
 
 
 ALLAH IN VELİLERİ BU KONUDA NE DİYOR
 
 
***Mademki güneşin(ALLAH'IN) elçisiyim(RESUL’UYUM), onun tercümanı olayım, ona sorayım da size cevap vereyim
MEVLANA HZ (c. III, 1621)795
 
***Abdulkadir Geylani- Fethu’r-Rabbânî, 60. Meclis
ABDULKADİR GEYLANİ HZ ELÇİ(RESUL)OLMAK
Kafile delili, seni vekil tayin eder, bineğine seni bindirir, Peygam¬ber’in kapısına varıncaya kadar ondan indirilmezsin. Ayan gözüyle Peygamber’e teslim edilirsin; Peygamber’e tam yakınlık nurunu taşı¬yanlardan olursun. Daha sonra kalplere sultan olursun. Hâllerin tercümanı, mâna âleminin tefsircisi ve Hak'la kullar arasında bir Elçi olursun. Bu hâller devam ederken Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in nurunda, terbiye edilen bir köle olursun. Bir defa kullara gelir, sonra Yaratan'a uçarsın. Bu yüce varlık arasında varlığını kaybeden bir fâni olursun.
Hakk Teâlâ’nın fazlını, keremini bulduktan sonra, o büyük insan halk arasına yine katılır. Sebebi; onlara hidayet yolunu göstermesi ve mülk sahibi kılmasıdır. Çünkü o kul, sonsuz mânevî bir mülke sahiptir. Ulaşmış olduğu mertebelerin bereketiyle diğer insanlara feyz saçar, rehberlik ve hidayet öncülüğü eder.O öyle bir kuldur ki, Hakk’a vâsıl olmuş, O’nu görmüş ve mâsiva denen Hakk’ın Zâtından gayri şeyleri bilmiştir. Artık işi halkla uğraşmaktır. Yerine göre halkın tepesine bir tokmak olur. Hak olanla bâtıl olanı birbirden ayırt eder. Onları Azîz ve Celîl olan Allah’ın katına götürmek için bir RESUL. bir kılavuz olur. Bu zâta melekût âleminde Azîm yani büyük kişi ismi verilir. Bütün halk onun kalbinin ayakları altında durur ve onun golgesinde golgelenir.
ABDULKADİR GEYLANİ HZ İLAHİ ARMAĞAN KİTABINDAN SİZE GELEN ALLAH'IN RESULUNUN ELİNE VE ETEĞİNE YAPIŞIN
Geliniz, varlığımızı bir yana atarak O'na koşalım. Bu yolda biraz da perişanlık çekelim. Halk bizi rezil (!) görsün. Ne çıkar! Biraz zahmet çeksen, O'na vardıktan sonra hepsi geçip gider. İçimize ve dışımıza sultan kesilen nefsimizi Hak yoluna çevirelim. Cihan Şahı'nın elçisine başvuralım. Onu gönderenin hatırı için elini eteğini bırakmayalım. Tazim bizi küçültmez. Bilakis yükseltir. Size bir elçi gelse sözlerini dinlemeden kapıya mı koyarsınız? Tecrübe etmeden itimatsızlık mı beyan edersiniz? Onu sevin ve ona bağlanın. Bunu yaparsanız, Hakk'ın sohbetine erer, iyilik kaynağını bulursunuz.İşte, dediklerimi dinle, göreceksin ki velayet derecesi kapıda seni bekliyor. Sen onu aramasan dahi o seni bulur. İlâhî ilim denizinden doya doya içmen böylece kabil olur.O’nun fazilet kapısına anlattığımız yoldan gidilir. Başka yol yoktur. Fazilet sofrasına böyle oturmak kabil olur. O’nun rahmeti, kadere uyana gelir. Bu hâlin sahipleri teklerdir. Milyonda bir çıkar. Her soyda ve her kabilede bir tane ancak çıkar. Belki de çıkmaz.
 
 
***Said-i nurs-i hz; "MEHDI:"Hidayete eren veya hidayete vesile olan. Sahibuzzaman. Hususi ve Sahsi bir tarzda Allah'in hidayetine mazhar olan, kendisine Cenab-i Hakk tarafindan yol gösterilen, manasinadir. Bu kelime ihtida etmis olanlar icin de kullanilmistir."MEHDI-YI RESUL, MEHDI-YI MUNTAZIR da denir.Ahir zamanda gelip bütün müslümanlari Hakaik-i Imaniye ve Kur'aniyeyi cam'i eserleri ileuyandiracak Kaynak:Osmanlica -Türkce ansiklopedik Büyük Lugat'in 1985 baskisinda sayfa 607
SAİD-İ NURS-İ HAZRETLERİ 11.ŞUA 9.MESELE
 
Kur'an-ı Sübhanî ki, herbir âyet-i tekviniyesi ve herbir kelimesi, hattâ herbir noktası, herbir harfi birer mu'cize hükmündedir. Ve öyle muhteşem ve içi hadsiz âyâtla ve manidar nakışlarla tezyin edilmiş bir mescid-i Rahmanîdir ki; herbir köşesinde bir taife, bir nev' ibadet-i fıtriye ile iştigal eder bir şekilde halkeden bir Allah, bir Mabud-u Bilhak, o kitab-ı kebirin manalarını ders verecek üstadları ve o Kur'an-ı Samedanî'nin âyetlerini tefsir edecek müfessirleri elçi olarak göndermesin.. ve o mescid-i ekberde hadsiz tarzlarda ibadet edenlere imamları tayin etmesin.. ve o üstadlara ve müfessirlere ve imamlara fermanları vermesin? Hâşâ, yüzbin hâşâ!
 
Hem hiç mümkün müdür bir sâni' san'atını sever, beğendirmek ister; hattâ ağızların bin çeşit zevklerini nazara alması delaletiyle, takdir ve tahsinlerle karşılanmak arzu eder ve herbir san'atıyla kendini hem tanıttırmak, hem sevdirmek, hem bir çeşit manevî cemalini göstermek ister bir tarzda bu kâinatı antika san'atlarla süslendirdiği halde, kâinattaki zîhayatın kumandanları olan insanlara onların büyüklerinden bir kısmı ile konuşup elçi (RESUL) olarak göndermesin? Güzel san'atları takdirsiz ve fevkalâde hüsn-ü esması tahsinsiz ve tanıttırması ve sevdirmesi mukabelesiz kalsın. Hâşâ, yüzbin hâşâ!
…..ebediye i'lamını alacaklarını yüzde doksandokuz ihtimal ile kat'î haber veren, başta ellerinde nişane-i tasdik olan hadsiz mu'cizeler bulunan yüzyirmidört bin peygamberler ve onların verdikleri haberlerin izlerini ve sinemada gibi gölgelerini, keşf ile, zevk ile görüp tasdik ederek imza basan yüzyirmidört milyondan ziyade evliyalar (kaddesallahü esrarehüm) ve o iki kısım meşahir-i insaniyenin haberlerini aklen kat'î bürhanlarla ve kuvvetli hüccetlerle -fikren ve mantıken- yakînî bir surette isbat ederek tasdik edip imza basan milyarlar gelen geçen muhakkikler, (1) müçtehidler ve sıddıkînler; bil'icma', mütevatiren nev'-i insanın güneşleri, kamerleri, yıldızları olan bu üç cemaat-ı azîme ve bu üç taife-i ehl-i hakikat ve beşerin kudsî kumandanları olan bu üç büyük ve âlî heyetlerin fermanları ile verdikleri haberleri dinlemeyen ve saadet-i ebediyeye giden, onların gösterdikleri yol olan sırat-ı müstakimde gitmeyenler, yüzde doksandokuz dehşetli tehlike ihtimalini nazara almayan ve birtek muhbirin bir yolda tehlike var demesiyle o yolu bırakan başka uzun yolda hareket eden bir adam, elbette ve elbette vaziyeti şudur ki:DALALET
 
***O yüzbinler sâdık elçilerin ve o hadsiz doğru dellâl-ı Saltanatın olan Enbiya, Asfiya, Evliyalar, hakkal-yakîn, aynel-yakîn, ilmel-yakîn sûretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine, âlem-i bekadaki ihsanatının definelerine ve dar-ı saâdette tamamıyla zuhur eden güzel isimlerinin hârika güzel cilvelerine şehadetleri hak ve hakîkattır. Ve işaretleri doğru ve mutabıktır. Ve beşaretleri sâdık ve vâkidir. Ve onlar bütün hakîkatların mercii ve güneşi ve hâmisi olan “HAK” isminin en büyük bir şuâ’ı; bu hakîkat-ı ekber-i haşriyye olduğunu îman ederek, senin emrin ile senin ibâdına hak dairesinde ders veriyorlar. Ve ayn-ı hakîkat olarak tâlim ediyorlar
SAİD NURSİ HZ SÖZLER ONUNCU SÖZ RİSALİYE NUR)
 
***ABDULKADİR GEYLANİ HZ. GUNYETUT TALİBİN-S-1102
Sayfa-1102:"Gencler seytanin sevgisine daha yakindir.Seytan tarafindan daha cok kabul görürler. Serre, fitneye, hevai arzulara tabi olmaya, nefsin fesadina, töhmete daha meyilldirler. Bütün bu anlatilan sebeblerden ötürü; onlarla arkadaslik etmek cok tehlikelidir.Meger ki, onunla arkadas olan zat, kendisine mana yolunda tabi olunan bir zat, Allah'i bilen bir alim, PEYGAMBERLERIN VEKILI; HIDAYET IMAM'I; ALLAH TARAFINDAN KORUNMUS BIR KIMSE OLA. Zira,hali anlatildigi gibi olan bir zat, hayir ögretendir. Halk-i kötülüklerden cekindiren ve onlari terbiye edendir. ONLAR YÜCE HAKK ILE HALKI ARASINDA BIR ELCI (RESUL) VE ONLARI GÖZETICIDIRLER." 
 
 
***NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI
Prof.dr Ahmet yüksel özemre nin RESUL NEBİ konusunun acıklaması
2. Türkçe Kur'ân çevirilerinde Resûl ve Nebî kavramlarının da nasıl biribirlerine karıştırıldığına bir misâl olarak da (XIX/54) âyetini göz önüne alalım. Kelimesi kelimesine çevrildiğinde: "Kitap'da İsmâil'i de an! Gerçekten de o, vaadine sâdıktı; ve resûldü, nebîydi"6 cümlesine, birkaç misâl verelim:
Âyetin arapça okunuşu: "Vezkür fi-l kitâbi ismâiyle; innehû kâne sâdıkal va'di ve kâne rasûlen nebiyyâ"
Diyânet çevirisi: "Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o, sözünde duran bir kimse idi. Bir resûl, bir nebî idi"
Elmalılı (Orijinal): "Kitabda İsmail'i de an, çünkü o cidden va'dinde sâdık idi, ve bir Resûl, bir Peygamber idi"
Fizilalil Kuran'dan çeviri: "Bu Kitapta İsmail hakkında anlattıklarımızı da hatırla. O sözünün eri idi ve tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdi"
Abdülbâkıy Gölpınarlı: "Kitap'da İsmâil'i de an! Şüphe yok ki o, vaadinde gerçekti; ve insanlara gönderilmiş bir peygamberdi"7
Prof.Dr. Süleyman Ateş: "Kitâb'da İsmâil'i de an! Çünkü o, sözünde duran, elçi bir peygamberdi"8
İbn Kesir'den çeviri: "Kitap'da İsmâil'i de an! O, vaadine sâdık idi ve katımızdan gönderilmiş bir peygamber idi"9
Hasan Basri Çantay: "Kitap'da İsmâil'i de yâd et! Çünkü o, vaadinde sâdıktı, resûl bir peygamberdi"10
Ebu-l Al'â Mevdûdî'den çeviri:  "Kitap'da İsmâil'i de zikret! Çünkü o, vaadinde doğruydu ve gönderilmiş (Resûl) bir peygamberdi"11
Edip Yüksel: "Kitapta İsmail'i an! O sözünde duran biriydi. Aynı zamanda peygamber olan elçiydi"12.
Prof.Dr. Hüseyin Atay: "Kitap'ta İsmail'i de an! Çünkü o, sözünde doğru bir kimseydi ve gönderilmiş bir peygamberdi13.
Resûl ve Nebî kelimelerinin, yukarıdaki (XIX/54) âyetinde olduğu gibi aynı bir âyet içinde birlikte tezekkür edilmelerine karşılık herbirinin münferiden zikredildikleri âyetler de vardır. Cenâb-ı Hakk'ın bu kelimeler arasında böylesine bir ayırım gözetmesinin elbette derin bir hikmeti ve derin bir anlamı vardır. Buna en iyi misâl (II/253) ile (XVII/55) âyetleridir:
(II/253) âyetinin arapça okunuşu: "Tilke-r rusülü faddalnâ ba'dahüm alâ ba'dın, minhüm men kellemallahe ve rafea ba'dahüm deracâtin, ve âteynâ  iysebne meryemel beyyinâti ve eyyednâhü bi rûhil kudsi, ve lev şâallahü makatetelellezîne mim ba'dihim mim ba'di mâ câethümül beyyinâtü ve lâkinihtelefu fe minhüm men âmene ve minhüm men kefere, ve lev şâallahü maktetelu ve lekinnâllahe yef'alü mâ yürîd."
Türkçesi: "İşte Resûller! Biz onların bâzısını bâzısına [fazl açısından] üstün kılmışızdır. Allah, onlardan bâzısıyla konuşmuştur. Bâzılarını da derecelerle yüceltmiştir. Biz, Meryem oğlu İsa'ya açık âyetler verdik ve onu Ruhulkuds ile güçlendirdik. Eğer Allah dileseydi, onların ardından gelenler, açık-seçik mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak ihtilâfa düştüler de içlerinden bazısı îman etti, bazısı küfre saptı. Eğer Allah dileseydi biribirlerini öldürmezlerdi. Ne var ki, Allah dilediğini yapar.
(XVII/55) âyetinin arapça okunuşu: "Ve rabbüke a'lemü bi men fi-s semâvâti ve-l
 
                                        NEBİ RESUL KAVRAMLARI
                RESULLER HER KAVME VE DEVAMLI GELİR
İbrahim-4
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.
Kasas-59
Ve senin Rabbin, ülkelere, onların ana şehirlerine, onlara âyetlerimizi okuyan bir resûl göndermedikçe helâk edici olmadı. Ve Biz, onun halkı zalim olmadıkça (zulmetmedikçe) ülkeleri helâk edici olmadık.
Yunus-47
Her ümmetin bir resûlü vardır. Onlara, resûlleri geldiği zaman onların aralarında adaletle hükmolundu. Onlara zulmedilmez.
Yusuf-109
Senden önce, kendilerine vahyettiğimiz şehirler halkının adamlarından başkasını göndermedik. Onlar yeryüzünde dolaşmazlar mı? Artık baksınlar! Onlardan öncekilerin akıbetleri (sonları) nasıl oldu? Ve takva sahipleri için ahiret yurdu mutlaka daha hayırlıdır. Hâlâ akıl etmiyor musunuz?
Nisa-165
(Onlar) müjdeleyici ve uyarıcı resullerdir ki, insanların, resûllerden sonra Allah'a karşı (bizi uyaran ve müjdeleyen bir resûl gelmedi diye) hüccetleri (delilleri) olmasın. Ve Allah, Azîz'dir, Hakîm'dir.
İsra-15
Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.
Yunus-102-103
Yoksa onlardan önce geçmiş olan günlerin benzerinden başkasını mı bekliyorlar? “Artık bekleyin, muhakkak ki ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” de.
Sonra Biz, resûllerimizi ve âmenû olan kimseleri böyle kurtarırız. Mü'minleri kurtarmamız üzerimize haktır.
Enam-124
Onlara bir âyet geldiği zaman: “Allah'ın resûllerine verilen şeyin aynısı bize de verilmedikçe (verilinceye kadar) asla inanmayız.” dediler. Risaletini kime vereceğini Allah, en iyi bilendir. Cürüm işleyen (günah işleyen) kimselere, yapmış oldukları hile(ler) sebebiyle yakında Allah'ın huzurunda bir zillet (küçüklük, aşağılık) ve şiddetli azap isabet edecektir (gelecektir).
Enam-130
Ey insan ve cin topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler. Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit oldular.
Taha-134
Ondan önce gerçekten Biz onları, azapla helâk etmiş olsaydık, muhakkak şöyle derlerdi: “Rabbimiz, bize resûl gönderseydin olmaz mıydı? Böylece biz de zelil (rezil) ve rüsva olmadan önce senin âyetlerine tâbî olsaydık.”
Bakara-87
Andolsun ki Biz, Musa'ya kitap verdik ve ondan sonra da birbiri ardından (araları kesilmeksizin, peşpeşe) resûller gönderdik. Ve Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler (açık kanıtlar) verdik ve onu Ruh'ûl Kudüs ile destekledik. Her ne zaman size bir resûl, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle (emirle) geldiyse, hemen kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürdünüz.
Mü’minun-44
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.
64/ TEGABUN – 5-6
Daha önce inkâr edenlerin haberi size gelmedi mi? O zaman onlar, işlerinin vebalini tattılar. Ve onlar için elîm azap vardır.İşte bu, onlara resûlleri beyyineler (açık deliller) getirdiği zaman: “Bir beşer mi bizi hidayete erdirecek?” demeleri sebebiyledir. Böylece inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Ve Allah, müstağni olduğunu (Kendisinin hiçbir şeye ve de onların îmânlarına da ihtiyacı olmadığını) gösterdi. Ve Allah; Gani'dir, Hamîd'dir.
   
SAİD-İ NURS-İ HZ.11.ŞUA.9.MESELE
Kur'an-ı Sübhanî ki, herbir âyet-i tekviniyesi ve herbir kelimesi, hattâ herbir noktası, herbir harfi birer mu'cize hükmündedir. Ve öyle muhteşem ve içi hadsiz âyâtla ve manidar nakışlarla tezyin edilmiş bir mescid-i Rahmanîdir ki; herbir köşesinde bir taife, bir nev' ibadet-i fıtriye ile iştigal eder bir şekilde halkeden bir Allah, bir Mabud-u Bilhak, o kitab-ı kebirin manalarını ders verecek üstadları ve o Kur'an-ı Samedanî'nin âyetlerini tefsir edecek müfessirleri elçi olarak göndermesin.. ve o mescid-i ekberde hadsiz tarzlarda ibadet edenlere imamları tayin etmesin.. ve o üstadlara ve müfessirlere ve imamlara fermanları vermesin? Hâşâ, yüzbin hâşâ!
Saidi nursihz.lerinin resül olması
b- Risale-i Nur’un Türkçe olması Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki, onlara iyice açıklasın”. (İbrahim 14/4) Said Nursî bu ayeti, Risale-i Nurların Türkçe oluşunun delili sayar ve şöyle der:
“… Elçilik (Resullük) , Peygamberliğin naib ve vekillerinin her asırda bulunması bir kural olduğu için bu ayet, bir mirasçılık görevi yapan Risale-i Nur’u kendi fertleri içine bir işaret anlamıyla sokuyor ve dilinin Arapça olmayıp Türkçe olmasının sebebini belirliyor”[4]. 
[4] Şualar, Birinci Şua, Dördüncü Ayet, c. I, s. 847.(İbrahim/4 ün tefsirinde)
 
RESULLERİN VARLIĞINI ÖLÜMLE VEYA KIYAMRTTE İDRAK EDENLER
                 1)  ÖLÜRKEN RESULLERE TABİ OLMANIN FARZİYETİNİ İDRAK EDENLER
A'RÂF-52,53: Ve lekad ci'nâhum bi kitâbin fassalnâhu alâ ilmin huden ve rahmeten li kavmin yu'minûn(yu'minûne).
Hel yanzurûne illâ te'vîleh(te'vîlehu), yevme ye'tî te'vîluhu yekûlullezîne nesûhu min kablu kad câet rusulu rabbinâ bil hakk(hakkı), fe hel lenâ min şufeâe fe yeşfeû lenâ ev nureddu fe na'mele gayrellezî kunnâ na'mel(na'melu), kad hasirû enfusehum ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne). 
Ve andolsun; onlara bir kitap  getirdik ve âmenû olan bir kavim için onu rahmet ve hidayet(e erdiren) olarak bir ilim üzerine ayrı ayrı açıkladık.Onlar sadece onun tevîline (yorumuna) mı bakıyorlar. Onun tevîlinin geldiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar: “Rabbimizin resûlleri hak ile gelmiştir. Artık bize şefaat edecek şefaatçiler var mı ki; bize şefaat etsinler. Veya (dünyaya) döndürülmüş olsaydık, yapmış olduklarımızdan başkasını yapardık.” derler. Nefslerini hüsrana uğrattılar. Ve uydurdukları şeyler kendilerinden ayrıldılar.
İbrahim-44
Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz? 
       2) KIYAMETTE TEKRAR İDRAK EDENLER
 
Enam-130
Ey insan ve cin topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler. Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit oldular.
39 / ZUMER - 71 : Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne). 
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.
RESULLER,YAŞAMIMIZ BOYUNCA BİZİMLE BERABER OLDUĞUNA DAİR KIYAMETTE ŞAHİT OLACAKLARDIR
 
22/HACC-78 : Ve Allah'da hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti. Dînde sizin için bir zorluk kılmadı ki; o, babanız İbrâhîm (A.S)'ın dînidir. O, sizi daha önce de “müslümanlar” (Allah'a teslim olanlar) olarak isimlendirdi. Bunda da (Kur'ân-ı Kerim'de de), resûl size şahit olsun ve siz de insanlara şahitler olasınız diye. Öyleyse namazı ikame edin (kılın), zekâtı verin, Allah'a sarılın (Allah'ın Zat'ında yok olun). O, sizin Mevlâ'nız. (O), ne güzel Mevlâ (dost) ve ne güzel yardımcı.
4/NİSÂ-41 : Artık her ümmetten bir şahit (resûl) getirdiğimiz zaman ve seni de onların üzerine şahit olarak getirdiğimiz zaman (halleri) nasıl olacak?
73/MUZZEMMİL-15 : Muhakkak ki Biz, size, üzerinize şahit olacak bir resûl gönderdik. Firavuna resûl gönderdiğimiz gibi.
 
 
 
   BÜTÜN RESULLER AYNI ZAMANDA NEZİR DİRLER
6 / EN'AM - 48 
Biz resûlleri “uyarıcılar ve müjdeleyiciler” olmaktan başka (bir şey için) göndermeyiz. Artık kim âmenû olur (Allah'a ulaşmayı dilerse) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparsa) artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.
18 / KEHF – 56-57
Biz, resûlleri sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndeririz. Kâfirler (ise) hakkı bâtılla iptal etmek için mücâdele ederler. Âyetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri alay (konusu) ederler.Rabbinin âyetleri zikredildiği (hatırlatıldığı) zaman ondan yüz çeviren ve elleriyle takdim ettiklerini (günahlarını) unutan kimseden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki Biz, onların kalplerinin üzerine (fıkıh etmeyi engelleyen) ekinnet kıldık. Ve onların kulaklarında (işitmeyi engelleyen) vakra vardır. Sen, onları hidayete davet etsen de bundan sonra onlar, ebediyyen asla hidayete eremezler.
Mülk-8-9-10
(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.
Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”
Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.
35 / FATIR - 37 
Ve onlar, orada feryat ederler: “Rabbimiz bizi (buradan) çıkar, yapmış olduklarımızdan başka (amel) salih amel yapalım.” Size orada (dünyada), tezekkür etmek isteyen kimsenin, tezekkür etmesine yetecek kadar bir ömür vermedik mi? Size nezir gelmedi mi? O halde (azabı) tadın. Artık zalimler için bir yardımcı yoktur.
39 / ZUMER - 71 : Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne). 
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.
39 / ZUMER - 72 : Kîledhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne). 
(Onlara): "Orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin!" denildi. Artık kibirlenenlerin mesvası (kalacağı yer) ne kötü.
A’raf-6
O zaman kendilerine resûller gönderilen kimselere ve gönderilen resûllere muhakkak soracağız.
 
Kasas-64-65
Ve onlara: "Ortaklarınızı çağırın!" dendi. Bunun üzerine onlar çağırdılar. Fakat onlara icabet etmediler ve azabı gördüler. Keşke onlar, hidayete ermiş olsalardı.
Ve o gün Allah, onlara nida edecek: "O zaman (hayattayken) mürsellere (resûllere), ne cevap verdiniz?" diyecek.
 
Mü’min-49-50
Ve ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine şöyle dediler: "Rabbinize dua edin. Azaptan bir günü bize hafifletsin."
(Cehennem bekçileri) dediler ki: "Resûlleriniz, size beyyineler ile gelmediler mi?" "Evet." dediler. (Bekçiler): "Öyleyse siz dua edin (siz yalvarın) dediler." Kâfirlerin duası, sadece dalâlettir (dalâletin içindedir).
                                            
28 / KASAS - 47
Ve lev lâ en tusîbehum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim fe yekûlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike ve nekûne minel mu’minîn(mu’minîne).
Ve eğer elleriyle takdim ettikleri (yaptıkları) sebebiyle onlara bir musîbet isabet ederse: "Rabbimiz keşke bize bir resûl gönderseydin böylece biz, Senin âyetlerine tâbî olur ve mü'minlerden olurduk." diyecek olmasalardı (seni Nebî-Resûl olarak göndermezdik).
25 / FURKAN - 27 : Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen).
Ve o gün, zalim ellerini ısırır: “Keşke resûlle beraber (Allah'a giden) bir yol ittihaz etseydim.” der.
25 / FURKAN - 28 : Yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ(halîlen).
Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim.
25 / FURKAN - 29 : Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).
Andolsun ki; bana zikir (Kur'ân'daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir.
 
 
                                        NEBİ VE RESUL KAVRAKLARI
                                        RESULLERE BEYYİNELER VERİLİR
Bakara-101
Ve onlara ne zaman Allah katından beraberlerindeki şeyi (Kitap'ı) tasdik eden (doğrulayan) bir resûl gelse; kitap verilenlerden bir kısmı, sanki hiç bilmiyorlarmış gibi, Allah'ın Kitap'ını arkalarına atıverdiler.
A’raf-101
Sana haberlerini anlattığımız (durumlarından bahsettiğimiz) ülkeler işte bunlar. Andolsun ki; onlara, onların resûlleri beyyineler (ispat vesikaları ve mucizelerle) geldi. Artık daha önce tekzip ettikleri (yalanladıkları) şeyden dolayı îmân etmediler. Böylece Allah kâfirlerin kalplerini tabeder.
Yunus-13
Andolsun, sizden önceki devirlerde yaşayanları zulmettikleri zaman helâk ettik. Ve onlara resûlleri beyyineler (deliller) ile geldi. Ve onlar inanmadılar. Mücrim kavmini işte böyle cezalandırırız.
İbrahim-4
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.
İbrahim-9-10
Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad kavminin ve Semud kavminin ve onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Onları, Allah'tan başkası bilemez. Onların resûlleri, onlara beyyinelerle (delillerle) geldiler. Fakat onlar, ellerini ağızlarına götürdüler (öfkelendiler). Ve şöyle dediler: “Gerçekten biz onunla gönderildiğiniz şeyi inkâr ettik. Ve muhakkak ki; biz, bizi kendisine (ona) davet ettiğiniz şeye karşı tereddüt ediyoruz, şüphe içindeyiz.”
Onların resûlleri şöyle dedi: “Semaları ve arzı yaratan Allah hakkında mı şüphedesiniz? Sizi, günahlarınızı mağfiret etmek için davet ediyor ve sizi belli bir zamana kadar tehir ediyor (mühlet veriyor)”. Onlar da şöyle dediler: “Siz ancak bizim gibi bir beşersiniz. Babalarımızın ibadet etmiş olduğu şeylerden bizi alıkoymak (engellemek) istiyorsunuz. Öyleyse bize açıkça bir mucize getirin!”
Mü’min-22
Onların resûlleri şöyle dedi: “Semaları ve arzı yaratan Allah hakkında mı şüphedesiniz? Sizi, günahlarınızı mağfiret etmek için davet ediyor ve sizi belli bir zamana kadar tehir ediyor (mühlet veriyor)”. Onlar da şöyle dediler: “Siz ancak bizim gibi bir beşersiniz. Babalarımızın ibadet etmiş olduğu şeylerden bizi alıkoymak (engellemek) istiyorsunuz. Öyleyse bize açıkça bir mucize getirin!”
İşte bu, onlara resûller beyyinelerle gelmiş olduğu halde, inkâr etmeleri sebebiyledir. Böylece Allah onları yakaladı. Muhakkak ki O, kuvvetlidir ve ikabı (cezası) şiddetlidir.
Mü’min-50
(Cehennem bekçileri) dediler ki: "Resûlleriniz, size beyyineler ile gelmediler mi?" "Evet." dediler. (Bekçiler): "Öyleyse siz dua edin (siz yalvarın) dediler." Kâfirlerin duası, sadece dalâlettir (dalâletin içindedir).
Mü’min-70
Onlar, Kitabı ve resûllerimizle gönderdiğimiz şeyleri(BEYYİNELER) yalanladılar. Fakat yakında bilecekler (öğrenecekler).
Mü’min-83
Onlara resûlleri beyyinelerle geldiği zaman yanlarındaki ilim sebebiyle şımardılar. Ve alay etmiş oldukları şey onları kuşattı.
Tegabün-5-6
Daha önce inkâr edenlerin haberi size gelmedi mi? O zaman onlar, işlerinin vebalini tattılar. Ve onlar için elîm azap vardır.
İşte bu, onlara resûlleri beyyineler (açık deliller) getirdiği zaman: “Bir beşer mi bizi hidayete erdirecek?” demeleri sebebiyledir. Böylece inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Ve Allah, müstağni olduğunu (Kendisinin hiçbir şeye ve de onların îmânlarına da ihtiyacı olmadığını) gösterdi. Ve Allah; Gani'dir, Hamîd'dir.
 
                      NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI
 
               NEBİLERE KİTAP VERİLİR;
Aliimran-81
Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahu Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.
Aliimran-84"Allah'a ve bize indirilene ve İbrâhîm (a.s)'a, İsmâil (a.s)'a, İshâk (a.s)'a, Yâkub (a.s)'a ve Yâkub oğulları'na indirilenlere, Hz. Mûsâ 'ya ve Hz.Îsâ'ya ve nebilere Rab'leri tarafından verilenlere iman ettik. Onların arasından birini (diğerlerinden) ayırdetmeyiz. Ve biz O'na (Allah'a) teslim olanlarız." de.
Bakara-213
İnsanlar bir tek ümmetti. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas etti (hayata getirdi, gönderdi). Ve onlarla birlikte insanların aralarında, ayrılığa düştükleri şey hakkında hüküm vermeleri için hak ile kitap indirdi. Kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra kendi aralarındaki çekememezlik (ve haset yüzünden) onun hakkında ayrılığa düşenler, sadece kendilerine (kitap) verilenlerdir. Bu sebeple âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyen) o kimselerin haktan yana ayrılığa düştükleri şeyi (hidayeti) açıklamaları için Allah, Kendi izniyle onları hidayete erdirdi. Allah, dilediği kimseyi Sıratı Mustakîm'e iletir.
Maide-81
Ve eğer Allâh'a ve Nebî'ye (Peygamber'e) ve ona indirilene iman etselerdi, onları dostlar edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fâsıklardır.
Enam-86-87-88-89
Ve İsmail (A.S) ve İlyesea (A.S) ve Yunus (A.S) ve Lut (A.S), hepsini âlemlere üstün kıldık
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).
İşte bu Allah'ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler hebİşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Onlar eğer, onu inkâr ederlerse artık, onu inkâr etmeyecek bir kavmi ona vekil ederdik.a olurdu (boşa giderdi).
Mü’min-70
Onlar, Kitabı ve resûllerimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanladılar. Fakat yakında bilecekler (öğrenecekler).
Hadid-26-Ve andolsun ki, Hz. Nuh'u ve Hz. İbrâhîm'i gönderdik. Ve onların zürriyetlerinden nebîler kıldık. Ve kitap (verdik). Böylece onlardan bir kısmı hidayete erenlerdir ve onların çoğu fasıklardır.
 
   Allah razı olsun